İSLÂM’IN ANA KAYNAKLARI; KUR’AN VE SÜNNETTİR

Vahyin iki kaynağı Kur'an ve Sünnet'tir. Kur'an-ı Kerim'i Peygamberimizin anladığı gibi anlayıp yaşamamız çok önemlidir. Müslüman; Edille-i Şeriyye yani Kur'an, sünnet, icma ve kıyas ile belirlenmiş İslâmi kurallara bağlı olarak yaşamalı, bu hakikatlerden ayrılmamalıdır. Son dönemde, bazı kişiler gruplar geçmişte gönderilmiş ilahi kitapların hükümlerinde de faydalanılması gerektiği fikrini savunmaktadırlar. Bu durum çok tehlikeli ve İslam'ın özüne aykırılık arz etmektedir. Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i seniyyede geçmişten günümüze gönderilen İlahi mesajların özü Rabbimiz tarafından korunup belirlenerek en geniş anlamda kıyamete kadar ihtiyaçlara cevap verecek hükümler konulmuştur. Onun içindir ki, tahrif edilip değiştirilen kitaplara müracaat edilerek faydalanılamaz. Zebur, Tevrat, İncil gibi ilahi mesaj bildiren kitaplara gönderildiği dönemlerinde uyanların kurtuluşa erecekleri muhakkaktır. Kendilerine suhuf veya Kitap gönderilen Peygamberler nasıl ki; kendisinden önce indirilene değil, kendisine indirilene göre yaşamışsa, bu ilahi mesaj silsilesinin son halkası da Kur'an-ı Kerimdir. Kur'an-ı Kerim hükümlerine uygun yaşamak İnanan Müslüman'ın da asli görevidir.

Dinin esasına taalluk eden temel prensipler, vahye dayanan bütün dinlerde aynıdır. Değişiklikler daha ziyade ibadetler ve beşerî münasebetler konusunda olup, bu değişiklikler, insan topluluklarının tekâmül etmiş olmasının bir sonucudur. İslâm dini, daha önceki peygamberlere gönderilen ve esasa taalluk eden dinî prensipler bakımından bütün hak dinleri kabul eder. Ancak, İslâm dini, ilâhî dinler zincirinin son halkası ve devrinin insanlığının mânevî, ahlâkî ve içtimaî ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayan yegâne din olduğundan, İslâm geldikten sonra başka bir din tanıyan, bir yol tutan kimsenin bu tutumu ile İslâm'a aykırı davranmış olduğu aşikârdır ve İslâm dini nezdinde de bir geçerliliği olamaz. Bu husus ile ilgili bir çok âyet-i kerime vardır. Bu vesile ile bazı âyetlerin meallerini aktarmak istiyorum:

"Şüphesiz Allah katında din İslâm'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran Sûresi âyet: 19,85) "Şüphesiz, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah'a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, "(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa Sûresi âyet: 150-152) "...Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim…” (Maide Sûresi âyet:3)

"De ki: "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun, biz Müslümanlarız.” (Ali İmran Sûresi âyet: 64) Buyurulmuştur.

Kur'an'ı Kerîm-i Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in anladığı gibi anlayıp onun Sünnetine uygun yaşamalı, Sünnet'i de Sahabe gibi anlamalıyız. Biz Müslümanların bilgi kaynağı; Kur'an-ı Kerim, Sünnet, İcmâ ve Kıyas'tır.

Müslüman; İslâm'ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmak zorundadır. Vahiy ile peygamberlik diğer bir ifadeyle Kur'an ile Sünnet birlikteliği, tohum ile toprak veya et ile tırnak gibidir. İnsanlık tarihi incelendiğinde hiçbir İlâhî Kitap, Peygamber siz gönderilmemiştir. Bundan dolayı, Allah(c.c.)'ın gönderdiği Kitabı, insanların içinden seçtiği Peygamberinin aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak ya da Vahiy siz bir Peygamber telakkisi oluşturmak yanlış bir din anlayışının ortaya çıkmasına yol açar. Hadis siz din, Peygamber siz din demektir. Bu da yeni bir din icat etmek anlamına gelir. Müslüman, kesinlikle Sünnete düşmanlık edemez, O'nu devre dışı bırakamaz ve onun yerine başka bir şeyi ikame edemez.

İslâm, Kur'an ve Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin sünneti olmak üzere iki temel kaynağa dayanmaktadır. Dinin sahibi olan Allah, Kur'an'ı gönderirken Peygamberini de, İslâm'ın insanlar tarafından nasıl yaşanacağını göstermesi için görevlendirmiştir. Sünnet, dinin insan yaşamına formüle edilmiş biçimidir. "Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi âyet: 4) hitabıyla Allah Teâlâ Efendimizi taltif etmiştir. Ayrıca, "Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra Mü'min bir erkek ve Mü'min bir kadının, kendileriyle ilgili hususlarda artık başka seçenekleri yoktur. (Bu hakkı kendinde görerek) Allah'a ve Elçisi'ne isyan eden kimse, şüphesiz apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur.” (Ahzâb Sûresi âyet: 36) Bu âyet, meselenin çözümünde temel bir ilke olarak Kur'an ve Sünnetin hakemliğine başvurulması gerektiğini öğretip, emretmektedir. Kuran-ı Kerimi en iyi anlayan ve yorumlayan kişi muhakkak ki Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) dir. O kendi nefsinden, heva ve hevesinden konuşmaz, vahiyle konuşurdu. Rasûlüllah (s.a.s.)'e itaat, onun getirdiği ve uyulmasını emrettiği bütün prensipleri yerine getirmeyi gerektirir. Kur'an'daki pek çok âyet-i kerîme, ya doğrudan ya da dolaylı olarak peygambere itaat edilmesini ve ona karşı gelinmemesini emretmektedir. "Allah'a itaat edin, Rasûl'e de itaat edin ve karşı gelmekten sakının.” (Mâide Sûresi âyet: 92); "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âli İmrân Sûresi âyet: 31); "De ki: Allah'a ve Rasûl'e itaat edin.” (Âli İmrân Sûresi âyet: 32).

Hz. Peygamber, Allah'ın kendisini gönderdiği bir elçisidir. Elçinin sözü, onu gönderenin sözü olarak kabul edilir. Bu durum Kur'an'ı Kerim'de defalarca ifade edilmiştir. Nitekim Allah (c.c.), "Elçinin (Peygamberin) getirdiği şeyi alınız ve sizi menettiği şeyden de çekinip kaçınınız.” (Haşr Sûresi âyet: 7) Bu ve benzeri âyetler, Allah(c.c.)'ın elçisinin hadislerinin, O'nun emir ve nehyi gibi olduğuna işaret etmektedir. Allah(c.c.)'a ve Rasûlüne inanan Müslümanlar, İslâm'ın geldiği ilk günden beri Kur'an ve Sünnet ikilisini hep birlikte ana gelmişlerdir. Dolayısıyla, Kur'an-Sünnet ilişkisinin varlığı, bütünlüğü, birlikteliği, vazgeçilmezliği çok nettir. Bu İlahi mesaj netken değiştirilmiş tahrif edilmiş ilahi kitapların hükümleri kesinlikle dikkate alınamaz. Müslümanların bütün problemlerinin çözüm yolu Kur'an ve Sünnete uygun olarak gerçekleşmeli ve hakkında nas olmayan konularda da hakkında nas olan konulara benzetilerek ictihadi üretilen çözümlere de tabi olunmalıdır.

Kur'an ve Sünnette belirtilen hükümlere göre hayatını yaşayan ihlaslı, samimi, Mü'minlerden olmamız duası ile sıhhat ve âfiyetler dilerim.

omerlutfiersoz@gmail.com


Yazarın Diğer Yazıları