İslam’ın Şiire Ve Edebiyata Bakışı -4-

 “İslam’ın şiire karşı çıkmadığı konusunda bir başka argüman ise Kur’ân ve Hadisi anlamak için zaman zaman eski şiire başvurulduğudur. Bir istişhad kaynağı olarak görülen şiir ahlaka mugayir olmadığı sürece beğenilmiş hatta teşvik edilmiştir.  
     Ayrıca daha önce ifade ettiğimiz gibi Kur’ân’ın indiği toplumda şiirin popüler oluşundan, olağanüstü bir ifade üslûbuna sahip Kur’ân ayetlerini şiir, Hz. Peygamberi de şair olarak niteleyen İslam düşmanlarına cevap olarak şu ayetler inmiştir: 
وما علمناه الشعر وما ينبغي له إن هو إلا ذكر وقرآن مبين 
“Biz, Peygamber’e şiir öğretmedik. Zaten ona şiir yaraşmaz da. Ona verdiğimiz ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.”
إنه لقول رسول كريم . وما هو بقول شاعر قليلا ما تؤمنون . ولا بقول كاهن قليلا ما تذكرون . 
O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inanıyorsunuz. Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz.
Ebû Hureyre tarafından nakledilen Peygamberimize ait şu sözün ağırlığı ve sorumluluğu Hz. Ayşe validemizin naklettiği bilgiyle hafifletiliyor:
لأن يمتلئ جوف أحدكم قَيْحا و دما خير له من أن يمتلئ شعرا 
Herhangi birinizin içinin irin ve kanla dolu olması, şiirle dolu olmasından daha iyidir.
     Hz. Aişe (58/678), Ebû Hureyre’nin bu hadisi eksik rivayet ettiğini, hadisin tamamının: “Herhangi birinizin içinin, kan ve irinle dolu olması, benim hicvedildiğim bir şiirle dolu olmasından daha iyidir” şeklinde olduğunu söylemiştir. 
    Bazı eleştirmenler İslamî Dönem şairlerinin şiirle uğraşmayı bırakıp daha çok Kur’ân-ı Kerim’i anlamaya, yorumlamaya, Allah yolunda cihat etmeye ilgi gösterdiklerini söylemektedirler. Buna delil olarak Lebîd b. Rebî’a’nın şiir söylemekten vazgeçtiğini ve Hassân b. Sâbit’in şiirlerindeki zayıflığı göstermişlerdir.  Ancak bu yaklaşımın daha çok Brockelmann gibi oryantalistlerin etkisinde kalınarak söylenen sözler olarak düşünüyorum. Şiirin kalitesinde bir düşmeden ziyade içerikte değişim söz konusu olmuştur. 
     Müslümanlar, Hz. Peygamber’in de desteğiyle müşrik rakiplerine karşı ciddi bir üstünlük elde etti¬ler. Nitekim Peygamberimiz Mescid-i Nebevi’de kendi minberinin yanında şairler için bir minber koydu. Şairler bu minbere çıkıp şiirlerini oradan okurlardı. Şairlerin yanı sıra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi hatipler de bu minberden seslenirlerdi.
     Cahliye’de kabileler arasında yapılan savaşlar öncesinde tarafların şairleri meydana çıkıp atışıyorlardı. Bu adet İslamî Dönem’de de devam etti. Ancak kabilecilik olan içerik dinî bir hüviyet kazandı. Bedir Savaşı öncesinde müşriklerle Müslümanlar arasında uzun bir şiir düellosu olmuştur. İbn Hişâm es-Sîre en-Nebeviyye adlı eserinde yaklaşık yirmi sayfada bu şiirleri nakleder.  
     Peygamberimizin İslam karşıtı duruş sergileyen şairler karşısındaki tutumunu gösteren birkaç anekdot: Amr b. Abdillah b. Umeyr de Bedir esirleri arasında idi. Bir daha İslâm aleyhine şiir yazmayacağına dair söz vererek hayatını bağışlaması için Resûlullah'a yalvardı. Efendimiz onun yetim kalacak beş adet kız çocuklarını da düşünerek bağışladı. Ancak hürriyete kavuşunca, tekrar İslam aleyhinde şiirler söylemeye başladı ve Uhud'a katıldı. İkinci sefer esir düşünce, kurtulmak için yaptığı ricaları: "Müslüman bir yılana kendini iki sefer sokturmaz" diye geri çevirerek idam ettirdi.
     Mekke Fethi'nde herkes affedilirken "Kâbe'nin örtüsünde sarılı olarak bile bulunsa öldürülmesi" emredilen on kişiden üçü de şâir idi: Bunlardan biri Abdullah İbnu Hatal'dır. Bu kişi, önceleri Müslüman olup Medîne' ye yerleşmiş ise de bilahare Müslümanlıktan vazgeçip Mekke'ye kaçtı ve Resûlullah aleyhinde şiirler söylemeye başladı. Bunun şiirlerini, çalgı aletleri refakatinde Fertânâ ve Karîba adında şarkıcı iki köle, Habeşî bir beste ile söyleyip Mekkelileri eğlendiriyorlardı. İşte bu üç şahıs Fetih günü af kapsamının dışında tutuldular.”

Yazarın Diğer Yazıları