Kısasta Hayat Vardır-1

Kısas; kasten işlediği adam öldürme ve müessir fiile karşılık olarak faili, fiili cinsinden olmak üzere eşit bir ceza ile cezalandırmaktır diye tanımlanmaktadır. Ayrıca, Öldürme, yaralama ve herhangi bir uzva zarar verilmesi halinde, failin de işlediği fiilin misliyle, aynı şekilde eşdeğer olarak cezalandırılmasıdır.
«Kısasta hayat vardır» sözü, gerçekten dikkate değer bir ifadedir. Zira kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok kimsenin yaşaması sağlanır. Çünkü cezasının ölüm olduğunu bilen kimse, bu suçu işlemekten çekinecektir.
Âyet-i Kerimelerde: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.” (Bakara Sûresi âyet: 178-179) buyrulmuştur.
Bütün dinler, hukuk ve ahlâk sistemleri, haksız olarak adam öldürmenin, cana kıymanın büyük bir suç olduğunda birleşmişlerdir. Farklılık, bu suçun önlenmesi için alınması gereken tedbirde kendini göstermektedir. İslâm, suça iten sebepleri azamî ölçüde ortadan kaldırmış, insanı iman, ibadet ve ahlâk terbiyesi ile olgunlaştırmak için gerekli tedbirleri almış, bütün bunlardan sonra da kısas adıyla «cana kıyanın canına kıyılır» kaidesini koymuştur. Haksız aflarla bir gün hürriyete kavuşmak ümidi içinde beslenen kimselerin bu hali (hapis cezası) hiç de caydırıcı ve suçu önleyici bir tedbir değildir. Kısası tazminata (diyete) çevirme hakkı, öldürme suçunun acı neticelerine katlanmakta olan ölü yakınlarına (velilere) aittir. Başkası bu cezayı bağışlayamaz.
Kur'an-ı Kerimde: “Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.”(Maide Sûresi âyet:45) buyrulmuştur.
Allah'ın indirdiği hükümler ile hükmetmeyenlere üç noktadan bakılmış; O'nu inkâr manası taşıdığı için «kâfir»; Allah'ın hükmü adalet, onun zıddı zulüm olduğundan «zalim» denilmiştir. Maide Sûresinin 47. âyetinde ise, Allah'ın emrinden çıkış manası göz önüne alınarak «fâsık» denilmektedir.
İsra Sûresinin 33. Âyet-i kerimesinde: “Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır.” buyrulmuştur.
Bu âyet-i kerimenin mefhumundan anlaşılan, kısasın kasten adam öldürmelerde uygulanan bir ceza olduğudur. Bunun yanında kısas talebinde bulunacak olan, ölenin varisleri, yakınları, kısaca velileri olduğu da anlaşılmaktadır. İslâm hukukçuları bu ayet-i kerimeden hareketle kısas talebinin devlet tarafından değil, bizzat öldürülenin velileri tarafından yapılabileceğine hükmetmişlerdir. Ayrıca veli ya da veliler kısastan vazgeçerlerse devletin kısasta ısrarcı olamayacağına delil getirmişlerdir. • devam edecek
 


Yazarın Diğer Yazıları