Kur’an-ı Kerime Göre Toplumsal Çöküşün Nedenleri

Islah mekanizması, iyiliği emredip yayma ve kötülükten sakındırma çalışmaları, toplumların varlığının devamı için hayati öneme sahiptir. Toplumun sürekliliğinin sağlanması, Mevcut yapının korunarak ve sosyal dengenin kurulması; iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan, ıslah mekanizması çalışanlarının varlığına bağlıdır.
Bu husustaki âyet-i kerimede:
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” buyrulmuştur.(ÂLİ İmran Sûresi âyet:104)  
Müfessirler, bu âyetin emri uyarınca, Müslümanlar içinde, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir içtimaî kontrol müessesesinin bulunmasının farz-ı kifâye olduğunu belirtmişler; ancak, bu görevi üstlenen kişilerde, görevin iyi ve hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesini mümkün kılacak bazı şartların bulunması gerektiğine de işaret etmişlerdir. Bu görevi hiç kimse yapmazsa bütün Müslümanlar farz-ı aynı terk ettikleri için günahkâr olurlar.
Kur’an-ı Kerimden; İyiliği emredip, yayıp çoğaltan, kötülük ve bozgunculuktan sakındıran kimselerin veya kurumların olmadığı toplumların çöküşlerinin hızlanıp, neticede yıkılacaklarını, geçmiş toplumlardan bir  çoğunun da aynı şekilde yıkılıp gittiklerini anlamaktayız.
“Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları)  bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar).  Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.” (Hûd Sûresi âyet: 116-117)
Âyet-i Kerimelerden; toplumlarının kaderinin o toplumdaki Salihlerin etkinliğine bağlı olduğunu açıkça anlamaktayız. Toplumların içlerinde, toplumu düzelticiler, fesat ve zulümden sakınanlar ve sakındırmaya çalışanlar varken, Allah (c.c.)’ın onları helak etmesi mümkün değildir. Allah (c.c.); bir topluluğu, fesat ve zulümlerini önlemeyip, iyilikleri yapmamalarından dolayı helak eder.
Şirk ve küfr içindeki  toplumlar, şayet şirkine; zulüm, bağy ve fesat karıştırmadan temel toplumsal değer ve dinamiklerini koruyup, devlet, fert, gruplar birbirlerine kötü davranmadan, birbirlerinin çıkarlarına zarar vermeden, haksızlıklarda bulunmadan bir arada yaşarlarsa, sırf şirkleri ,  inançsızlıkları nedeniyle çökmezler. Ne zamanki küfür ve şirkleri   sonucu zulüm ve fesatları kendini gösterirse, helak olmaları da kaçınılmaz olmaktadır.
Kuran-ı Kerime göre, toplumların ve medeniyetlerin yıkılmalarına, Allah (c.c.)’ koyduğu  emir ve yasaklara kısacası ahlaki kurallara uyulmamasının neden olduğu bildirilmiştir.
Kuran-ı Kerim, toplumsal çöküşün nedenleri içerisinde, bencillik, ihtilaf ve tefrikanın üzerinde önemle durmuştur. Tarih boyunca bir çok güçlü ve sömürgeci devlet veya gruplar, ezmek, sömürmek istediği kesimi, ihtilafa düşürüp, fırkalara ayırarak sonuç almışlar, halende günümüzde aynı yöntem uygulanmaktadır. Müslümanlar ne zaman bu yanlışlardan gereği gibi korunurlarsa, yeniden dünya yı gerçek anlama adaletle yönetme imkanına sahip olurlar.
Şirk en büyük zulümdür. Toplumlar, küfürle yaşayabilirler, fakat zulümle asla yaşayamazlar. Zulüm ile abad olanın ahiri berbat olur. Zalime merhamet, mazluma zulümdür.
Yeryüzünde Hakkın, Adaletin hakim olduğu, şirk, küfür, zulüm v.b. olumsuzlukların son bulduğu güzel günleri, Yüce Rabbimin bizlere bahşetmesi duası ile sıhhat ve afiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları