KUR’AN VE SÜNNET İLİŞKİSİ (4)

  “Sünnetteki beşerî unsurlar ve Hz. Peygamberin İçtihatları hakkında pek çok şey söylenmiş ve bu konuda müstakil çalışmalar yapılmıştır. Sünneti oluşturan muhtevanın hangi kısmının vahiy, hangi kısmının içtihat ürünü olduğunu gösteren bazı ipuçları olsa da bunu kesin olarak bilmek pek mümkün gözükmemektedir. Ancak bu görüş sahipleri, vahyin kontrolünde olan bir Peygamberin söz konusu olduğunu ve onun re’y ve içtihatlarının da sıradan bir insanın re’y ve içtihatlarından farklı olduğunu vurgulamayı da ihmal etmemişlerdir. Nitekim Dihlevî, Rasûlüllah’ın içtihadının vahiy mesabesinde olduğunu kabul etmektedir.
     Şâtıbî (ö. 790/1388): Hadis; ya katkısız Allah’tan gelen bir vahiydir, ya da Hz. Peygamber (s.a) tarafından yapılmış bir ictihattır. Ancak bu durumda o, Kitap ya da sünnetten sahih bir vahye dayandırılmış ve onun kontrolünden geçmiştir. Her iki takdire göre de hadisin Allah’ın kitabı ile çelişki halinde olması mümkün değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) kendi heva ve heveslerinden esinlenerek konuşmaz; onun konuşması ancak kendisine ilkâ edilen bir vahiydir.
      Bununla birlikte rey ve içtihat kavramlarının Rasûlüllah’ın (s.a.s.) hadisleri için kullanılması ne kadar uygundur? 
     II. Kur’an Sünnet İlişkisi Hakkında Bazı İfadeler
      Hz. Mevlana Kur’an-sünnet ilişkisini, şu usta çırak hikâyesi ile anlatır: “Sünnet ile Kur’an mânâ olarak aynı şeylerdir. Usta bir gün çıraktan masanın üzerindeki bir bardak suyu istemiş, çırak usta hangisini, usta oğlum orada zaten bir bardak su var, çırak, hayır usta iki bardak, çırak ısrar edince kır ötekini getir diğerini demiş, çırak usta ikisi de kırıldı, yok oldu demiş. Meğer çırak şaşıymış”.
     İşte Kur’an ve sünnette böyle, birini kırarsan ikisi de yok olur.
Ebû Ğudde (ö. 1997), “Kitâb ve Sünnet birbirinden ayrılmayan ikilidirler. Yasama, ancak ikisi birlikte bir arada olursa tam olur. Sünnet, Kitâb’ın manalarını açıklayan ve müphem yerlerini tefsir eden bir kaynaktır. Dolayısıyla Sünnet, Kitâb’ın yorumu mesabesinde olup onun hedeflerini tafsil eder ve hükümlerini tamamlar.” der.
     Hadis/Sünnet, Kur’an’ın yani dinin sınır ve boyutlarını belirlemektedir. Kur’an, Sünnetten tecrit edildiğinde insanlar, onu diledikleri gibi yorumlama serbestliğine kavuşacaklardır. Oysa Hz. Peygamberin Sünnetinin dini anlama ve yorumlamada belirleyici bir fonksiyonu vardır.
      İbn Kuteybe: “Sünnet, Kur’an’ı açıklayıcıdır. Allah’ın Kur’an’ı Kerim’deki kastını ve muradını bildirmektedir”.
      Ahmed b. Hanbel’e sorulduğunda o şöyle demiştir: “Şüphesiz Sünnet Kur’an’ı tefsir eder, onu açıklar.” 
      Evzâî şöyle derdi: “Sana Rasûlüllah’tan (s.a.s.) bir hadis ulaştığı zaman, sakın ha başka bir şeyle hükmetme; çünkü Rasûlüllah (s.a.s.) Yüce Allah’tan bir tebliğci idi.”
     III. Kur’an Vahyi ile Sünnet Vahyi Arasındaki Fark
     Kur’an ile Sünnet  arasında sadece i’câz ve ibadetlerde okunma, abdestsiz el dokunma gibi konularda, kısaca nazm bakımından fark bulunmaktadır. Muhammed Hamidullah bu konuda şöyle der: Nazarî olarak Kur’an ve hadis, cemiyet ile ilgili hususlarda hemen aynı değeri taşır. Müslüman bir kimse bu prensip dışında düşünemez. Fakat tatbikî yönden bir ayırım ortaya çıkar ki bu, delil ve ispat meselesinden doğmaktadır: Rasûlüllah’ın (s.a.s.) sağlığında, olayların bizzat şahidi olan Sahabe, bir kimse için, bu konuda bir müşkil yoktu; fakat sonraki devirlerde gerek Kur’an’ın ve gerekse hadisin sahih olarak muhafazası farklı bir şekilde gelişmiştir. Bugün her şeyden önce Rasûlüllah Hz. Muhammed (s.a.s.)’e bağlanan bir hadisin sahih olup olmadığı araştırılır, şayet doğru ise bu hadis tatbikî bir değer kazanır ve uygulanması gerekir.”  Devam edecek… 
 

Yazarın Diğer Yazıları