Ölüm, Gerçek Sevgiliye Kavuşmaktır

Malumunuz, 17 Aralık 2014, Celaleddini Rûmi’nin Vefatının 741. Yıldönümüdür. Celaleddin-i Rumi, Yüce Mevla’ya duyduğu aşktan dolayı  kendi ölümünü, Şeb-i Arûs (düğün gecesi), gerçek  sevgiliye kavuşma olarak değerlendirmiştir. Bu yüzden de Hz.Pir’in, Ölüm gecesi günü, bu ruha uygun olarak düğün gecesi mutluluğunda, Manevi Güzelliklerle dop dolu olarak değerlendirilmektedir. Emeği geçenlere kalb-i şükranlarımı sunarım.
      Celaleddin-i Rûmi, ölümü; kişinin aslına dönüşü  olarak tanımlamış, İnsanın kaynağının  ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş" olarak telâkki etmiştir. Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır." "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan" der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (el-Ankebût, 29/57).
       Ölüm gecesini düğün gecesi olarak değerlendirmesini derinlemesine düşündüğümüz zaman ne kadar anlamlı olduğunu anlarız. Kişi çok sevdiği baba, anne, eş, çocuklarından, mevki, makam, para, şan şöhret, dünya ve içinde ne varsa her birinden, Allah’ı en çok sevmek zorundadır. İşte  bu anlamda, kişi dünyada iken zifaf gecesinde eşine kavuşmakla nasıl mutlu olursa; gerçek sevgiliye de ölümle kavuşulmaktadır. Onun içindir ki,  Celaleddin-i Rûmi, Ölüm gecesini, düğün gecesine benzetmiştir. Geçici, dünyevi sevgiliye evlilikle, zifafla, gerçek sevgiliye de Ölümle kavuşulmaktadır. Bu vuslat, kavuşma da mutlulukların en güzelidir. Nitekim bir gazelinde;
Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır….
     Celâleddin-i Rûmi, hayatını; hamdım, piştim ve yandım diyerek, kısaca, öz olarak  mükemmel özetlemiştir. Bir bütün olarak eserlerine baktığımız zaman, her bir beytinin, ayet ve hadisleri açıklayan veciz sözler olduğunu çok net olarak söyleyebiliriz. Hayatının merkezine de, Kur’an ve Sünneti almıştır. Bu hususta şu veciz sözlerini söylemiştir:
  Men Bende-i  Kuran em Eger Can Darem    (Bu canım var oldukça ben Kur'ana tutsağım, kölesiyim)
  Men Hâk-i  Reh-i Muhammed Muhtarem     (Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım)
  Eğer Nakl Kuned Cüz in Kes ez Güftarem    (Benden başkaca bir söz nakledenler olursa)
  Bizarem Ez u Vez An Suhen Bizarem             (Hem onu söyleyenden, hem de o sözden uzağım, şikayetçiyim)   
    Vuslat; özün özüne gerçek anlamda kavuşması, gurbette oluşumuzu fark edip, ayrılık ateşini söndüren, vatan-ı aslimize dönüş demektir. Onun içindir ki ölüm gecesi olan Şeb-i Arûs, güzel düşüncelerle düğün gecesine, gerçek sevgiliye kavuşmaya, Vuslat’a dönüşmektedir. Bu anlamda düşündüğümüzde yaşamak diyet, ölmek ve gerçek sevgiliye kavuşup ebedi kurtuluşa ermek ise hürriyettir.
      “Aşk” sözcüğü, günümüzde karmaşa,
       Aşklar var; bir gaflet, bir kara maşa,
       Ama, bir aşk var ki; gelince başa,
       Ölüm kavuşmaktır, farkında mısın?                  Cengiz Numanoğlu
       Celalaeddin’in anlattıkları güzellikler yaşanmadan anlaşılacak gibi değildir. Çağrısı da; Kuran-ı Kerîm’e ve Sünneti saniyeyedir. İslâm’ı anlayıp gerçek manada yaşayanlar, eserlerindeki sırlara da muttali olurlar. Allah (c.c.) cümlemize, özümüze yolculuk yaparak, rızasına uygun işler yapmamızı nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları