UÇURUM HİKAYE KİTABINI OKUDUM HER SATIRINDA KENDİMİ BULDUM

Uçurum İsimli Kitabın yazarı değerli Tayyar Yıldırım Kardeşim, Konya İli, Seydişehir İlçesine bağlı Oğlakçı köyünde dünyaya gelmiştir. İlk Öğrenimini köyünde, Ortaokul, Liseyi Konya İli Ereğli İlçesinde bulunan İvriz Öğretmen okulunda tamamlamıştır. Sonrasında İzmir de bulunan Hava Teknik Okullar Komutanlığından Hava Astsubayı olarak mezun olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin çeşitli birliklerinde Hava Astsubay olarak görev yapmış 2005 yılında emekli olmuştur. Ayrıca görevde olduğu dönem içinde Anadolu Üniversitesi, İktisat Fakültesini de başarılı bir şekilde tamamlamıştır. TYB Türkiye Yazarlar Birliği, Konya TEMAD, Aydınlar Ocağı, Selçukya Kültür Sanat Derneği üyesidir. Sivil Toplum Kuruluşlarında çok aktif görevler alan Şair, Yazar, yardımsever, candan güzel bir dosttur.Yenigün Gazetesinde yazıları yayınlanmaktadır. Evli ve biri kız üç çocuk babasıdır.

Gönül Sızımın Bam Telleri isimli Şiir kitabından sonra yaşadıklarını büyük bir ustalıkla kaleme alıp yayınladığı UÇURUM isimli çok akıcı ve güzel bulduğum hikaye kitabını büyük bir zevkle okudum, her satırında kendimi buldum. Bazı hikayelerde tebessüm ederken bazılarında hüzünlendim. Ayrıca tefekkür ve bugün sahip olduklarımıza ne kadar şükretmemiz gerektiğini çok net anlama imkanına sahip oldum. Tayyar Yıldırım kardeşimi bu güzel hikaye kitabı vesilesiyle gönülden tebrik eder, okunup okutulmasını hararetle tavsiye ettiğimi hassaten belirtmek isterim.

Tayyar Yıldırım kardeşim Uçurum isimli kitabı için en başta şu satırları yazmıştır: "Yaşanmışların adıdır UÇURUM. UÇURUM' da hüzün, neşe, acı, tatlı, yoksulluk, zenginlik, hayal, gerçek, umut, sevgi, saygı, vefa, emek, alın teri, saflık, karmaşa, korku, köy, kent, deniz,dağ, çimen, çiçek, velhasıl insana dair ne kadar tabir ve tanım varsa hepsi var. Kısa kısa hikâyelerle kendi yaşamımızdan bölümler bulabileceksiniz”

Büyük bir ustalıkla yazdığı Şiirlerindeki güzelliği, ahengi, kaliteyi, hikaye kitabında da görmekteyiz. Hakikaten buran buram Anadolu kokan insanımızın sıcak, samimi güzel özelliklerini aktardığını görmüş oldum. Kendi tabiriyle şiirde kelimelere takla attırıp kulağa ve gönle hoş gelen değerlerimizle dop dolu sözlerindeki güzelliği hikaye kitabında da görmüş oldum. Her bir hikayesi çok özel ve güzel. Ben bugün siz okuyucularıma ‘25 Kuruşluk Bir Bardak Çay Uğruna' isimli hikayesini aktarmak istiyorum: "1974 yılıydı. Aylardan Ocak ya da Şubat'tı. ‘15 tatile' bir başka değişle de ‘şubat tatiline' gelmek üzere Ereğli‘den ayrıldım. O gün Ereğli‘de hava günlük güneşlikti. Üzerime ince bir şeyler giymiştim. Başka bir giyeceğim de yoktu zaten. Mevcut olanlardan yani okulun yatılı olması sebebiyle devletin vermiş olduğu takım elbise, ayakkabı çorap ne varsa giyinip öyle çıkmıştım yola.

Ereğli‘den çıkıp, önce Konya'ya Konya'dan da bir başka otobüsle Beyşehir üzerinden Seydişehir'e gelinirdi o tarihlerde. Seydişehir'de akşama kadar bekler, akşam olunca da otobüsle nahiyeye, oradan da yaya olarak köye ulaşırdık. Seydişehir‘e geldim gelmesine ama otobüsten iner inmez yüksekliği diz boyuna kadar ulaşmış olan bir kar tabakasıyla ve çatılardan aşağı sarkan buzlarla, dolasısıyla şiddeti bir ayazda karşılaştım. Küçücük valizimi alarak şimdiki Eski Garaj civarında bulunan kahvehaneye girdim, sobanın yanına oturdum. Dışarıda çok üşümüştüm. Sıcak soba bana iyi gelmişti. Dışarının çok soğuk olması sebebiyle kahvehane tıklım tıklım doluydu. Sigara dumanından göz gözü görmüyor, içerideki uğultu kulak zarını patlatırcasına yüksek seviyede seyrediyordu. Beş dakika ya oturdum ya oturmadım, elindeki tepsiyle garson bey ‘Hışt ne içecen lan?' diyerek omuzumdan dürtükledi. Cebimde sadece nahiyeye giden otobüse verebileceğim kadar bir param vardı. 25 kuruş çay parası versem yol param eksilecekti. Utana sıkıla, ürkek bakışlarla garsona dönüp ‘abi ben bir şey içmeyeceğim' diyebildim. Bunu dememle birlikte ‘kalk ülen burası söğüt gölgesi değil, kalk çık dışarıya, bir şey içmeyeceksin de ne diye oturun burada?' diyerek kapıyı gösterdi. Çıktım dışarıya. Elimde valizimle birlikte en az üç saat boyunca nahiyeye gidecek olan otobüsü bekledim kahvehanenin önünde. Ayağımda altı kösele bir ayakkabı, içinde naylon çorap, üstünde incecik bir boğazlı kazak ve kumaş bir ceket, ince bir pantolon ve geleceğe yönelik türlü hayallerimle birlikte üç saate yakın bir zaman ayaklarımı bir birim üzerine koyup zaman zamanda değiştirerek kar ve buzun üstünde öylece bekledim. Benim bu halim kimsenin dikkatini çekmedi. Yani kimsenin umurunda bile değildim. Ama bu durumum benim çok umurumdaydı. Yaşadığım O olay ve ona benzer başka olaylar gelecek için hayatımın yönünü gösteren yön levhaları oldular. O gün otobüse binip önce nahiye gittim. Nahiyede birkaç köylümle karşılaştım. Onlarla birlikte bir traktöre binip yarım metreyi aşkın karın içinde, traktörün soğuk demirine tutunarak yolun yarısına kadar gittiğimi hatırlıyorum. Sonrası ise benim için bir muammadır. Dünya ile alakamın kesildiği anlar yani... Bindiğimiz traktör kara saplanmış kalmıştı. ‘Ölürüm de gitmem' diyordu sanki. İyi ki de gidememişti. Çünkü traktörün rüzgarı ve soğuk demirleri, vücudumun donmasına zemin hazırlıyordu. Benim için tehlike çanlarının çaldığı anlardı o anlar. Sadece traktörden indiğimi hatırlıyorum, bayılmışım. Bir müddet sonra ayıldığımda sağımda ve solumda birer kişinin beni adeta sürükleye sürükleye yürütmeye çalıştıklarını gördüm. Biraz yürüyünce vücudumu ısınmış ve kendime gelmiştim. O anki kar kalınlığını tarif etmenin imkanı yoktu. Hani şimdilerde ‘nerede o eski kışlar?' diye sorulan soruların cevabı gibiydi her taraf. O şekilde ve uzaktan gelen kurt sesleri eşliğinde köye ulaştık ve meşe odunuyla ‘gürül gürül' yanan sobanın başına kıvrılıp kaldım.”

Yaşanmış hikayelerin anlatıldığı Uçurum kitabını okuyunca bir kez daha geçmişimizle günümüzü mukayese yapma imkanı buldum. Düne göre bugün çokça şükretmemiz gereken sahip olduğumuz o kadar çok nimetler varki saymaya kalksak sayamayız. Geleceğimizin teminatı gençlerimiz okumalı, dünkü yokluğa rağmen çalışıp kariyer basamaklarını güzelce elde eden geçmişlerini görüp bugünkü imkanlarla çok daha güzel üretimleri, yeni icatları gerçekleştirip değerlerimizi bilerek yetişmelerine de destek olur diye düşünüyorum. Geçmişte imkanların çok az olduğu dönemlerde nasıl ki ecdadımız çok başarılı olmuşlarsa geleceğimizin teminatı yavrularımızın da çok başarılı olabilirler. Bu güzel eserlerin yarınlarda meyve vereceğine olan inancımı belirterek tekrar tebrik eder, başarıların devamını dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları