Biz bu ihaneti unutursak…
Devletsizlerin Sinsi İhaneti
15 TEMMUZ VE TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Teröristlerin Ön Şartsız Silah Bırakmalarını Destekliyorum
Divriği’yi Görmeden Ölmeyin!
ÜMİDİMİZ VAR
Elektrikli Otomobiller ve Gerçek Menzilleri
Perdeler Anılar Kapılar
İSLAM TOPLUMUNUN TEMEL AYRIŞMA NOKTALARINDA BİRLEŞTİRİCİ BİR ŞAHSİYET HASAN el-BENNÂ
DEVLET, ASLA CHP’YE TESLİM EDİLEMEZ
Ülkeyi soyanlar rahatsız
Haziran ayı enflasyon rakamları faiz indirimlerine alan açtı
BASIN DİLİ
Oyun Kaliteli Galibiyet Güzel
REZİLLİK DİZ BOYU
Türkiye'de yakın geçmişte ne yazık ki İslam coğrafyasında yetişmiş bazı samimi şahsiyetler ne yazık ki doğru bir şekilde tanıtılmamışlardır. Bunlardan biri de Mısırlı Hasan el-Benna'dır. Aslında hayatına bakıldığında gerçek anlamda İslam'ı özümsemiş, İslam dünyasındaki temel ayrışma konularına mantıklı çözümler sunarak birleştirici bir rol üstlenmiş olduğu görülecektir.
1906 yılında Mısır'ın Buhayre vilayetinde doğan Hasan el-Benna, "Küçük Ezher” de denilen Kahire Üniversitesine bağlı Daru'l-Ulum Fakültesinde okudu. İsmailiye'de öğretmenlik yaptığı sırada işgal altındaki Mısır toplumundaki yoksulluk ve çözülmeden yegâne çıkışın İslam'da olduğunu anlatmaya başladı. İngilizlerin istekleri doğrultusunda Mısır hükümetleri tarafından birçok baskıya maruz kaldı. Özellikle İsrail karşıtı tutumu bardağı taşırdı. 1949 yılında bir suikast sonucunda vefat etti.
Hasan el-Bennâ, Mısır'ın yoksulluk ve zayıflığının başlıca sebebinin İslâm'a bağlılığın gevşemesi ve Batı taklitçiliği olduğunu, özellikle Mısır yöneticilerinin aldıkları Batı eğitiminin sonucunda İslâm'dan uzaklaştıklarını; kendi din, tarih ve medeniyetleri hakkında cahil kalan bu insanların toplumu da bir kimlik buhranına sürüklediklerini ileri sürerek Batı'nın sosyal ve kültürel emperyalizmi yüzünden dinin etkinliğinin azaldığını ve ülkenin tek kurtuluş çaresinin İslâm'ın temel değerlerine dönmek olduğunu söyler.
Müslümanların düşüncesine ve hayatına giren hurafelerle etkili bir mücadele verilmesi gerektiğine inanan Hasan el-Bennâ, tasavvuf konusunda şöyle düşünür: Velî ve sâlih kişileri anmak, onların güzel amellerini anlatmak insanı Allah'a yaklaştırır. İslâm'ın esaslarına uygun olmak şartıyla evliyanın gösterdiği kerametler haktır ve dince sabittir. Ancak şuna kesin olarak inanmak zorunluluğu vardır ki veliler ilâhî yetkilere sahip değildirler ve kimseye yardım edemez, fayda sağlayamaz ve zarar veremezler; bu güç sadece Allah'a aittir. Kabir ziyareti meşru ve sünnettir; ancak kabirde yatandan yardım ve medet ummak, adak adamak, onun ruhaniyetinden olayların akışına müdahale etmesini istemek ve bu gibi maksatlarla kabri tazim edici uygulamalarda bulunmak bid‘attır.
Benna, İslam dünyasındaki yozlaşmanın başlıca sebebi olarak; Müslümanlar arasındaki çıkar çatışmaları, siyasî tefrika, mezhep kavgaları, yöneticilerin ihmal ve gafleti, ilim adamlarının faydasız tartışmalarla vakit geçirip uygulamalı disiplinlere yönelmemeleri ve dolayısıyla ilim ve teknik bakımından geri kalmaları, Batılı hayat tarzını taklit etmelerini gösterir. Hasan el-Bennâ, bu tarihî ve fiilî sebeplerden kaynaklanan kötü durumun aşılabilmesi için öncelikle hilâfetin yeniden tesisi yoluyla İslâm birliğinin sağlanması, İslâmî değerlerin hayata geçirilmesine yönelik bir devletin kurulması ve böylece bütün İslâm dünyasının her türlü yabancı hâkimiyetinden kurtarılması hedeflerini öngörmüştür. Bennâ'ya göre İslâmî bir hükümet, yöneticinin ilâhî ölçüler ve halk karşısındaki mesuliyeti, ümmetin birliği ve ümmetin iradesi ilkelerine dayanmalıdır
Hasan el-Bennâ'ya göre Müslümanlık aklı ve gaybı, ilmi ve metafiziği birleştiren bir dindir. İslâm maddeye önem verir, ancak ona köle olmayı reddeder; iman ve ruhu esas alır, fakat ilmi inkâr etmez. Nitekim Müslüman âlimler ilerlemeye karşı çıkmamışlardır. Bu konuda ileri sürülen istisnaî ve kötü örnekler ölçü alınamaz. Esasen Kur'an'da müsbet ilimlere çok sayıda işaret vardır. Kalkınma için askerî güç yanında İslâm'ın teşvik ettiği ilmî birikim zorunludur ve Müslümanların muhtaç olduğu kalkınma hamlesi yalnızca İslâm'la gerçekleşebilir. Batı'ya karşı çıkarken de Doğucu olmak gerekmemektedir.
1942 yılına kadar olan hâtıralarını ve bu hâtıralar vesilesiyle dile getirdiği fikirlerini ihtiva eden Müzekkiratu'-Daʿva ve'd-Daʿiye adlı eseri vardır.
Ruhu şad olsun.
KAHİREDEN SEMERKANDA İLİM KÖPRÜSÜNDE BİR GÜZEL İNSAN İBN HACER el-ASKALANÎ
İSRAİL İRAN ÇATIŞMASINA DAİR BİRKAÇ SÖZ
İSLAM KÜLTÜR VE EDEBİYATINDA SEYAHATLER ÜZERİNE KISA BİR SEYAHAT 3
İslam Kültür ve Edebiyatında Seyahatler Üzerine Kısa Bir Seyahat 2
İSLAM KÜLTÜR VE EDEBİYATINDA SEYAHATLER ÜZERİNE KISA BİR SEYAHAT 1
PİYER LOTİ TEPESİ YOKSA İDRİS-İ BİTLİSİ TEPESİ Mİ?
TÜNELDE TERÖRSÜZ TÜRKİYENİN IŞIĞI GÖRÜNDÜ
NUŞİREVAN’IN ADALETİ
DEPREMLER KARŞISINDA DURUŞUMUZ NASIL OLMALI?
İNSANA YATIRIM YAPMAK