8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün Ardından

Kadına şiddettin kar topu gibi arttığı şu günlerde herkesin başını ellerinin arasına alıp düşünmesi ve çözüm üretmesi gerekir. Sadece yürüyüşler yapmak, protestolarda bulunmak çözüm olmuyor, şiddet olaylarını durdurmuyor.
   Evet, devlet olarak, sivil toplum örgütleri olarak ve tek tek vatandaşlar olarak yapmamız gerekenler var.
    Devlet, öncelikle idam cezasını tekrar getirmeli, ceza kanunlarımız gözden geçirilmelidir.  İkinci olarak, kadına şiddetin sebepleri üzerinde çalışma yapmalı, evlilik adaylarından başlayarak bir eğitim programı geliştirilmeli, okul müfredatına dersler konulmalıdır. Televizyonlardaki diziler gözden geçirilmeli, şiddeti özendiren, senaryolar yasaklanmalıdır. Şiddetle ilgili haberler daha çok geç saatlerde verilmeli, çocukların psikolojileri dikkate alınmalıdır. Sığınma evleri artırılmalı, boşanmalar kolaylaştırılmalı, aile içi anlaşmazlıkları çözen hakem niteliğinde din görevlileri ve psikologlar yetiştirilmeli ve bu sahada görevlendirilmelidir.
   Yeni vakıflar kurmalı, şiddet gören, evden kovulan kadınlar, evden uzaklaştırılan ve sokakta kalan erkekler korunmalı, barındırılmalı, eğitime ihtiyaç duyanlar eğitilmelidir.
   Şahıslar bazında evlatlarımızı yetiştirirken şiddete başvurmamalı sevgiyle büyütmeliyiz. Zira şiddet ortamında büyüyen çocukların da ileride şiddete meyilli insanlar olacağı unutulmamalıdır.
     Geçen haftalarda namusu uğruna öldürülen Özgecan kızımızın  babası Mehmet Aslan’ı dinledim. O erdemli ve faziletli insan, o bilgece ve hikmetli konuşan insan, o merhamet ve sevgi abidesi insan, ‘bir an önce rehabilitasyon merkezleri açılsın, başka Özgecanlar ölmesin, yeni katiller olmasın’ dedi. Sözlerinin devamında ‘sadece idam cezasını getirmek çözüm değil, insanın içindeki nefs-i emmareyi- kötülük fısıldayan içimizdeki mahluku terbiye etmeli,  topyekun insanımız eğitimden geçmeli, erkek egemen bir millet olarak önce içimizdeki kötülük emreden nefsi öldürmeli’ dedi. Yani Mehmet Aslan eğitime, ahlaka, Allah korkusuna, namus duygusuna dikkatimizi çekti, ‘Özgecan’ın şehadeti bir milat olsun, gençliğimize bu güzel hasletler kazandırılsın’ dedi.
   Başımızı iki elimizin arasına koyup düşünmeliyiz. Okulda okuyan namus timsali, masum bir kıza tecavüze yeltenen, öldüren, üstelik cesedini yakan canavarı hangi sistem ve hangi çevre üretti? O canavarın yetişmesine ortamı kim hazırladı, o cesareti nereden buldu? Burada devletin de, ailelerin de, çevrenin de sorumluluğu var.
   Öncelikle kadına şiddeti körükleyen, taciz ve tecavüzlere yol açan, kadın cinayetlerine kadar götüren sebepleri araştırmalıyız. Her yıl yüzlerce kadınımızı şiddete, cinayete kurban veriyoruz, binlerce kadınımız taciz ve tecavüze uğruyor, , binlercesi kötü yollara, bataklıklara düşüyor, düşürülüyor. Bütün bu süfliyatın, yozlaşmanın, çürümenin sebeplerini konuşmalıyız. Kadına şiddeti, tacizi ve tecavüzü sadece kanunla, yönetmelikle önlemek mümkün değil. Şiddet, cinayet, taciz, tecavüz bir sonuçtur. Kanunlar belki caydırıcı etki yapabilir, ama potansiyel olarak suça iten sebepler kaldığı müddetçe cezalar çözüm olarak yetmez. Sinek öldürmekle bitmez, bataklık kurutulmalı.
    Evet, son yarım asırda laik eğitim adına, özgürlük adına, nesiller manevi zırhtan, ahlak ve edep kalkanından mahrum edildi ve korumasız bırakıldı. Gönüllere ve gözlere, kötülük kanalları boca edildi, eller ve ayaklar harama, diller yalana alıştırıldı. Nefisler, egolar tatminsiz oldu, şükür ve sabır gibi hasletler eskilerde kaldı. Merhamet ve şefkat gibi erdemler eğitim hayatında ıskalandı, din ve ahlak eğitiminin içi boş bırakıldı.
    Yüzlerce televizyon kanalında gösterilen cinsel içerikli, aldatma ve aldanma üzerine kurgulanan diziler, şiddet kokan filmler, pornografik yayınlar şiddeti, tacizi ve tecavüzü körükledi, özendirdi, normalleştirdi. Özellikle cinsel içerikli diziler, pornografik sahneler bastırılmış cinsel dürtüleri harekete geçirdi, saldırgan erkekler ortaya çıktı, aldatanlar ve aldananlar kartopu gibi çoğaldı.
  İnternet ortamı her türlü pislik kanallarının aktığı bir ortam olarak sıcak yuvaları, kutsal aile kurumunu dinamitledi, yuvaların dağılmasına, boşanmaların artmasına, evden kaçma ve kaçırılmalara yol açtı, nikahsız birliktelikler, sadakatsizlikler arttı, sonuçta aldananlar ve aldatanlar çıkış yolunu birbirini yok etmekte buldu.
  Cep telefonları ve internetlerle dünya küçük bir köy haline geldi. Bizi biz yapan değerler, ailemizi ayakta tutan, cinsel dürtülerimizi kontrol etmemizi sağlayan dini ve milli kültürümüz, popüler kültürün etkisiyle yozlaştı, zayıfladı, bizi bir yorgan gibi koruma özelliğini kaybetti, bütün ahlaksızlıklara ve kötülüklere açık bir nesil ortaya çıktı.
    Evet, bugün barut fıçısı gibi patlamaya hazır, öfke nöbetleri geçiren, bakışları sert, sesi yüksek, gülümsemez, acımaz, frensiz bir toplum olduk. Basit bir park tartışması cinayetle sonuçlanıyor, bir sert bakış kavgaya yol açıyor, insanlar adeta birbirini paralamak, yaralamak ve hırpalamak için bahane arıyor.
      8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla millet olarak bir seferberlik başlatmalıyız. Hükümetimiz, Kadın ve Aileden sorumlu Devret Bakanlığımız ‘Dur de’ kampanyası başlatmıştır, bu kampanya gayesine ulaşmalı, her türlü şiddete dur demeliyiz.  Hükümet olarak acilen Meclis toplanmalı, gereken caydırıcı kanunlar (idam cezası) çıkarılmalı, güvenlik güçleri ve yargı da üzerine düşeni yapmalıdır. Okullarımızdaki ders müfredatı, eğitim sistemi gözden geçirilmeli, nefis eğitimi veren dersler konulmalı, kız ve erklerin ayrı okuduğu okullar açılmalı, karma eğitimden büyük ölçüde vazgeçilmeli, şiddet, taciz ve tecavüz üreten bataklık kurutulmalıdır. Vakıflar, dernekler ve cemaatler eğitim çağındaki çocuklarımıza sahip çıkmalı, devletin yetişemediği yerde güvenli yurtlar ve evler açarak buralarda öğrencilerin maddi ve manevi ihtiyaçları karşılanmalı, güven içinde okumaları sağlanmalıdır. Aile büyükleri sorumluluğunun bilincinde olmalı, çocuklarını takip etmeli, çocuklarını başıboş bırakmamalı, öğretmenlerle ve okul idaresiyle diyalog halinde olmalıdır. Acılı baba Mehmet Aslan’ın dediği gibi, en güzel öğretmen anne babalardır, en iyi okul da evlerdir. Evlenirken evlerin temeli sağlam atılmalı, anneler- babalar eğitimli olmalı, manevi eğitim beşikten mezara kadar asla ihmal edilmemelidir. Polisleri sokaklara diktiğimiz kadar gönüllere, içlere de dikmeliyiz.
 


Yazarın Diğer Yazıları