Acımayana Acınmaz

Bir kısım insan, 15 Temmuz gecesi olanları unutup işten atılan, açığa alınan, hapse atılan ve yargılanan Fetöcüleri acıyor, suçların ve suçluların genişletilmesine karşı çıkıyor. Hatta baştaki siyasileri de suçlayarak "siz de onlarla birlikte oldunuz, onlara yol verdiniz, dolayısıyla suç ortağısınız” diyor. Evet, PKK bir terör örgütü olarak kuruldu. Çünkü silahlıydı ve masum insanları acımasızca öldürüyordu. Ama FETÖ öyle kurulmadı, devletten yana göründü, 15 Temmuz 2016'ya kadar da eline silah almadı. Bukalemun gibi bulunduğu ortama göre renk değiştirdi. Kendisinde bir güç görmeye başlayınca silahtan daha etkili olan yalan, iftira, şantaj ve montajı kullandı. Bunlardan bir sonuç alamayınca zaten elinde var olan silahı milletine doğrultarak eli kanlı bir terör örgütü olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla acımayana acırsan acınacak hale gelirsin.

Sayın Tayyip Erdoğan dört yıl önce FETÖ mensupları için şu teşhisi koymuştu. Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet. Bu teşhis 2013 yılından önce doğruydu. Daha doğrusu, 17-25 Aralık 2012 ve Şubat 2013'teki MİT krizinden önce bu teşhis tam yerine oturuyordu. Tabanın çok bir suçu yoktu, hoca denilen şarlatana inanmışlardı, her dediğine doğru gözüyle bakıyorlardı, sorgulamıyorlardı, sorgulama gibi yetkiyi kendilerinde görmüyorlardı, o kadar dini bilgileri yoktu, en iyiyi ve en doğruyu o biliyordu(!) Binlerce yurdu, okulu, dershanesi, kitabı, dergisi, kaseti onun ne kadar alim bir insan olduğunu gösteriyordu. Geleceğine inanılan mehdi belki oydu(!) Ona aklını, gönlünü teslim eden taban, sorgusuz sualsiz peşinden gidiyordu, zekatı ve kurbanı olanlar verilecek en münasip yer onun yurtlarını ve kurslarını görüyordu, yemiyor, içmiyor, ona veriyordu.

Bir de onların ticaret erbabı, menfaat çetesi vardı. Bunlar onun sayesinde parasına para katmış, küçük dükkanlarını holdinge dönüştürmüştü, dolayısıyla ona minnet borçluydu. Gerektiğinde onun kazandırdığı parayı onun yolunda harcamayı görev biliyordu.

Bir de üst tabaka vardı ki haindi, satılmıştı, ihanet içindeydi, CIA ve MOSSAD ile iş tutuyordu. ABD'deki bütün lobilerle kankaydı, gerektiğinde bütün terör örgütleriyle işbirliği yapabilirdi. Örgütün menfaati için, devlette bir yere gelmek için iftira, yalan, zulüm, hırsızlık ve takiyye mubahtı(!)

Şubat 2013 MİT kriziyle birlikte devlet, bu yapının bir terör örgütü olduğunu, devlet içine sızıp paralel bir devlet kurduğunu cümle aleme ilan etti, kırmızı kitapta terör örgütü olarak tescilledi. İşte bu ilan ve tescilden sonra bu örgütün menfaati için çalışan, hala bu örgütün bankasına para yatıran, sendikasına üye olan, alt, orta veya üst tabakadan olmuş artık fark etmez, suçludur, terör suçu işlemiştir. Yardım veya yataklıktan öte geçmiş, bizzat kendi halkına silah doğrultmuşsa tam bir haindir, teröristtir, canidir.

Evet, çok az da olsa bir kısım akıl, irade ve izan sahibi, millet ve devletini seven 2013 başından itibaren bu örgütle arasına mesafe koydu, uyarıları dikkate aldı, burada "cıs” var dedi. İşte onlara laf –söz yok bugün. Onların başımız üzerinde yeri var. Ama inatla vazgeçmeyenler, hatta Bylok kullanıp bizzat gizli planların içinde olanlar artık acınacak, merhamet olunacak insanlar değildir.

Zulmü ve zalimi anlatan çok anlamlı sözler vardır, sanki FETÖ'cüler için söylenmiştir: "Zalimin rişte-yi ikbalini bir ah keser/ Rızka mani olanın rızkını Allah keser”. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”. İşte bu yapı hep zulmetti, birilerinin önünü kesti, sorular çaldı, berilerine iftira attı, kendileri dışındaki tüm cemaatleri düşman ilan etti. Kendilerine para vermeyen işadamlarının başına olmadık işler açtı. Bir kısım siyasetçileri şantajla, montajla dize getirdi. Yani boş buldukları meydanda atlarını oynattılar da oynattılar. Bir Tayyip Erdoğan çıktı, "yeter artık be” dedi. "Şantajınıza, montajınıza, iftiranıza boyun eğmeyeceğim, sizin geçek yüzünüzü dünyaya göstereceğim, kurduğunuz paralel devleti yıkacağım, tuzaklarınız başınıza geçireceğim” dedi.

Evet, bugün Fetöcülerin çektikleri aldıkları "ah”lardır. Yalan ve İftiraları bumerang gibi dönüp kendilerini vurmuştur.

Zaman zaman işinden olanlara üzüldüğümüz oluyor. Bir de bakıyoruz, üzüldüklerimizin birçoğu çoktan keseyi- kasayı doldurmuş, devletin maaşına ihtiyacı kalmamış. Tek dikkat edeceğimiz husus, pirincin içinden ak taşları seçerken, pirinçleri de karıştırmamak, yani zalim ile mazlumu, suçlu ile masumu iyice ayırmak, bir de adaleti çok geciktirmemek, zulme meydan vermemek. iftiraya kurban giden masumların da olabileceğini unutmayalım.


Yazarın Diğer Yazıları