AK Parti’nin İki Abisi    

Kim ne derse desin, Ak Parti bir kitle partisi ise de, aslında bir dava partisidir. Kurucuları da sonradan hidayet bulmuş insanlar değil, gençlik yıllarından beri bu dava içinde yoğrulmuşlar, saçlarını bu dava uğruna ağartmışlar, siyasi tecrübeleri yarım asra dayanan insanlardır. Altmışlı yılların sonunda kurulan Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet Partilerinden gelen insanlar, bugün Ak Partinin de hem kurucuları, hem ilham kaynakları, hem de teorisyenleridir. Daha doğrusu bugünkü Ak Partililerin abileri rüzgara göre yön değiştiren, koltuk meraklısı insanlar değil, bu milleti kökleriyle buluşturmanı mücadelesini veren, bu uğurda kefenlerini giyen, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan insanlardır. Diğer partilerde olduğu gibi bizim abilerimizin dünyevi beklentileri yoktur.  Ak Partinin kurucu kadrosunu birlikte tutan, birbirine bağlayan unsur maneviyattır, din ve iman kardeşliğidir, dava arkadaşlığıdır. Küçük hesapların peşinde koşacak, küçük eleştiriler için küsecek ve davaya ihanet edecek insanlar değildirler. Öyle olsaydı, kırk sene önce devlet partilerinin birinin eteğinden tutarlar,  ta o zaman yüksek makamları görürlerdi. Onlar hep zora talip oldular, zor günlerin adamı oldular, itilip kakılan mazlumların yanında ve önünde oldular, kendi öz kızlarını başörtüsü yasağından ötürü istediği üniversitede okutamadılar, sabrettiler, imkanı olanlar yurt dışında okutmak zorunda kaldılar. Hükümet olduktan sonra aileleri, çocuk ve eşleri de şımarmadılar, kabak çiçeği gibi açılıp saçılmadılar, kokteyl partilerine katılmadılar, hayır -hasenet peşinde koştular, dernek ve vakıflarda görev aldılar.
Gönül isterdi ki, şu seçim arifesinde Gökçek- Arınç tartışması yaşanmasaydı, kırılan kol yen içinde kalsaydı. Gönül isterdi ki Sayın Arınç, Sayın Cumhurbaşkanına daha farklı bir üslupla cevap verseydi,  ‘hükümetin işlerine karışma, sorumluluk bize ait’ demeseydi. Rahmetli Erbakan Hocam Tayyip Erdoğan hakkında, ‘bunlar çoluk çocuk, bunlardan devlet adamı olmaz’ dedi, ama  Tayyip Erdoğan hocasına hiç bir zaman saygıda kusur etmedi, olumsuz anlamında ismini ağzına almadı. Erbakan Hocamızın çocuklarını barıştırmak, aralarını bulmak da O’na düştü.
Şunu biliyorum ki Sayın Tayyip Erdoğan asla koltuk sevdalısı, nefsi için ince hesaplar yapan bir insan değildir. Başkanlığı da memleketin hayrına olduğu için istemektedir. Beraber yürüdüğü insanları yolda bırakacak ve satacak kadar da vefasız değildir. Eleştirilere hep kulak vermiş, istişareye açık olmuş, ama ihanet içinde olanları ise asla affetmemiştir. Sayın Tayyip Erdoğan’ın en sevmediği, hatta Allah’ın en sevmediği huy nankörlüktür ve küfürle eş anlamlıdır.
Evet, hata yapmaz sadece peygamberlerdir, onlar vahiyle korunmuş ve kollanmıştır, ‘ismet’ sıfatları vardır. Kulların hepsinden hata ve kusur sadır olur. Sayın Cumhurbaşkanımızın da zaman zaman fevri çıkışları olmuştur, olmaktadır. Hata yapmış, hatasından dönmesini de bilmiştir, paralel yapı hakkında ‘aldandım’ diyebilmiştir. Karadenizli olmanın bazı özelliklerini taşımaktadır. Diyeceğini doğrudan der, evirip çevirmez, birilerinin hoşuna gider- gitmez korkusunu taşımaz, cesurdur, bir o kadar da vefalıdır, sabırlıdır, yufka yüreklidir. Zulme ve ihanete asla sessiz kalmaz. Bu özeklerini daha ilk Milli Selamet Partisinde, gençlik günlerinde dava bilinci noktasında ne ise bugün de aynı Tayyip’tir, imani anlamda asla değişim göstermemiş, davaya bağlılık adına hep sabit- kadem olmuştur. İslami hassasiyeti yüksektir ama zaman ve zemin gözetir. Bu sabrını da attan düşe düşe kazanmıştır. Hapishane hayatı, önüne konulan engeller, partilerinin kapatılması O’na sabretmeyi, yeri geldiğinde yumruğu vurmayı öğretmiştir. Başörtü engelini böyle kaldırmış, sabırla hareket etmiş, zamanı ve zemini, zamanın ruhunu gözetmiştir. Hasılı tam bir liderdir, kumaş olarak lider doğmuştur Sayın Cumhurbaşkanı. Bugün istikrar içinde bir barış adasında yaşıyorsak, dindarların ezilip üzülmediği bir döneme gelmişsek, O’nun dirayeti ve ferasetli yönetimi sayesinde olmuştur. Bu millet çok şey borçludur Sayın Erdoğan’a.
BÜLENT ABİ YANLIŞ YAPTI
Yetmişli yıllardan er Bülent Arınç abiyi tanrım, izlerim. Hatipliğiyle, güzel türkçesiyle temayüz etmiş, duygusallığıyla ve yufka yürekliliğiyle tanınan bir abimiz. Bülent Arınç abimiz, Erbakan Hocamızın hep sağ kolu olmuş, asla hürmetsizlik etmemiştir. Tıpkı Sayın Tayyip Erdoğan gibi lafını eğip bükmez, diyeceğini doğrudan der, politik konuşmaz. Muhatap kırılacakmış diye düşünmez, danışma ihtiyacı duymaz, her mikrofon uzatana iki kelam etmeyi sever. Bu huyu da zaman zaman parti içinde sıkıntı yapmıştır. Kendinin de ifade ettiği gibi, cam gibi adamdır, hem şeffaftır, dürüstlük ve samimiyet abidesidir hem de kırılgan ve alıngandır.  Çok zaman partinin vicdanı olmuş, kürsülerde ağlamıştır, merhamet ve şefkati galip gelmiş, olaylara soğukkanlı yaklaşamamıştır. Bu yönüyle yapısı, karakteri liderlik makamına uygun değildir.
 Son çıkışı da çok şık olmamıştır. Çözüm sürecini başlatan, bütün riskleri üstüne alan bir cesur lideri Beştepe’ye hapsetmek ve Cumhurbaşkanı hükümetin işine karışmasın demek tabii ki Cumhurbaşkanını da, O’nu sevenleri de üzer, üzmüştür. Benim akçeli işlerle işim olmamıştır diyerek imada bulunmak bir Ak Partili abiye hiç yakışmamıştır. Benim adım Bülent Arınç diye ağırlığını ve nefsini öne çıkarmak doğru olmamıştır. 400 milletvekili beklediğimiz bir seçim arifesinde bu çıkışı yapmamalıydı. Cumhurbaşkanın görüşüne katılmadığını başka bir üslupla ifade edebilirdi.
Evet, Cumhurbaşkanımız yan gelip yatmak, sade noter olmak için o makama çıkmadı. Cumhurbaşkanımız isteseydi makamına kapanır, beş yılını doldururdu. Ama O’nun içinde bir sızı var, bir sevda var. Kendisinin de dediği gibi, dert söyletir. 13 yıldır devirmeden getirdiği tekerleği tümsek üzerinde bırakmak onun dünya görüşünde, davaya sadakatinde ve hizmet anlayışında yok. Ak Parti’nin daha da güçlenmesi için her gün il il dolaşmakta, muhtarları ağırlamakta, toplantılara ve açılış törenlerine katılmakta, uykusunu ve istirahatini bırakmaktadır. Onun da çabası, Ak Partinin en az 2003’e kadar gücünü muhafaza etmesi ve hizmetlerinin devam etmesidir. Bülent Arınç abimiz iki ay sonra ayrılacak ve torunlarını sevecektir, ama Tayyip Erdoğan’ın öyle bir lüksü yoktur. En az beş yıl daha bu milletin başında terleyecek, kefenini giyip dolaşacaktır. Sırtında yumurta küfesi vardır, yetmiş yedi milyonun nabzını tutmak, riskleri bertaraf etmek zorundadır. Sadece Kürt halkının bir kısmı memnun olsun diye diğer altmış milyonu yok sayamaz, bütünlüğe zarar verme ihtimali olan işlere giremez. Çözüm süreci bir riskti başardı, inkar ve asimile politikalarını yok etti, Kürt halkının gasp edilmiş birçok hakkını teslim etti. Daha ötesine gitmek mayınlı araziye gözü kapalı dalmak demektir. İşte burada firene bastı ve yeni açılımlar için silahı bırakma şartı koydu. Öcalan’ın daha fazla muhatap alınmasını, özellikle yeni arabulucular ve izleme heyetleri gönderilmesini doğru bulmadı. ‘Türkiye’yi Öcalan mı yönetiyor’ algısı tehlikeli sonuçlar doğurur. İşte Cumhurbaşkanımız bunu gördü ve hükümeti bir baba şefkatiyle uyardı.
Melih Gökçek Başkanımıza gelince, O da güvenilir bir limandır, asla vefasızlık etmez. Bu parti sayesinde dört dönem Ankara’nın belediye başkanı olmuş, silinmez hizmetlere imza atmıştır, yanlış yaparak bizi mahcup etmemiş, oyumuzu eritmemiştir. Bir kalemde silinecek, yok sayılacak adam değildir. Sayın Bülent Arınç abimizin de, Sayın Melih Gökçek başkanımızın da üslubunu, tarzını yanlış buldum. İki dava neferinin üslubu değildir yaptıkları. Şahsi kırgınlıklarını kamuoyu önünde söylemeleri, mahrem konuları ortaya dökmeleri yanlış olmuştur. Partinin bütünlüğüne zarar gelmiştir, moralimizi bozmuşlardır. Ama telafisi mümkündür, barışmalı ve sarılmalıdırlar. Siyasette alınganlık ve emeklilik yoktur, hele dava adamlığının emekliliği hiç yoktur. Kendilerinden daha çok istifade edeceğiz.
Gün fedakarlık günüdür, yanlışları sineye çekme günüdür. Avuç ovuşturanların ve muhalefetin ekmeğine yağ sürme günü değildir. Birileri alkış tutsun diye üç- beş dürüstlük cümlesi söylemek, iyi desinler tavrına girmek doğru değildir. Bülent Abimiz de bilir ki, alkış yapanların çoğu kuyumuzu kazanlardır. Son günlerde yaptığımız tartışmalarla kolumuza küçük bir çizik atıldı, küçük bir sargı beziyle veya sargı bandıyla bu küçük yarayı sarmalı ve kanı durdurmalıyız. Bize bugün kan lazımdır, kanatma ve kan verme lüksümüz yoktur.


Yazarın Diğer Yazıları