Artık Karargah Milletin Hizmetinde

“Dam başında saksağan vur beline kazmayı” kabilinden durup dururken birileri yine kaşındı, gazetelerine “Karargah Rahatsız” diye manşeti attı. Manşetin altını okuduğumuzda içeriğin başlıkla alakası olmadığını görüyoruz. Bir de 28 Şubatın bir gün öncesinde bu manşetin atılması manidar. Belli ki bir yerlere mesaj veriliyor, gönderme yapılıyor. “Yıkılmadık ayaktayız” denmek isteniyor. Nasreddin Hoca’nın göle yoğurt çalıp da “ya tutarsa” dediği gibi, delilerin çıkıp kuyuya taş atabileceği ihtimali her zaman hatırda tutulmalıdır. Korkulu rüya görmektense uyanık kalmak evladır. İşte yeni cumhurbaşkanlığı sistemini bu yüzden savunuyoruz.  
    Evet, köprünün altından çok sular aktı. Kanunlar, konumlar, yetkiler, etkiler değişti, ama zihniyetin değişmesi yılları alacaktır. Küllerin altında sessiz ve saklı duran közler her an elimiz yakabilir, her an parlayabilir. “Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz” demişlerdir. Ormandaki yangını söndürdük ama bir müddet daha soğutma çalışması devam edecektir, yangın söndü deyip evimize, köşemize çekilip yatamayız. Atalar, “alışmış kudurmuştan beter” derler. Darbe alışkanlığı ta iliklerine işlemiş bir zihniyetin bir günde değiştiğine inanmak saflık olur. Bugüne kadar yapılan darbelerin altında hep birilerinin parmağı, teşviki ve gazlaması vardır. Gaza gelen beyinsizler her kurumda her zaman bulunur. Çünkü insanoğlu nefis ve hırs sahibidir, makamı- mevkii sever.
     Bu millet askerini tarih boyunca hep el üstünde tutmuş, askerliği en kutsal görev bilmiş, asker ocağını peygamber ocağı olarak görmüş, askerine “Küçük Muhammed” anlamında “Mehmetçik” adını vermiştir. Bu millet askere gitmeyen erkeklere kız bile vermemiş, askerliği olgunlaşma ve sabır mektebi olarak görmüştür. Nitekim de öyle olmaktadır; askerliğini yapan gençler anne- babasına daha çok saygı duymakta, daha çok kadir- kıymet bilmekte, daha olgun ve sabırlı olarak memleketine dönmektedir. Bu millet üniformasıyla bir asker gördüğü zaman ayağa kalkar, en büyük saygısını gösterir, ikram eder, sözünün üzerine söz koymaz. Çünkü bilir ki asker namusunun, canının, malının, bayrağının, vatanının ülkesinin bekçisi, koruyucusu ve kollayıcısıdır. Vatan ve bayrak gibi değerlerini korumak için canını ortaya koyan asker bu milletin gözbebeğidir.
    Biliyoruz ki, asker bir milletin, bir devletin olmazsa olmazıdır. Her devletin ordusu vardır; ordu bir milletin tutan eli, yürüyen ayağı, gören gözü, duyan kulağıdır. Devletler ve onu kuran milletler ordularıyla ayakta durur, ordularıyla sınırlarını korur, ordularıyla düşmanlarını korkutur, milletin huzurunu ve güvenliğini sağlar, ordularıyla dostlarına güven, düşmanına korku verir.
   Bizim bildiğimiz askerin iki görevi var: 1-Dışa karşı sınırlarımızı korumak, vatan müdafaası yapmak, dış güvenliğimizi sağlamak, dış düşmana korku vermek, caydırıcı olmak. 2-İçeride de fitneyi, fesadı önlemek, huzuru sağlamak, sivil hükümetin emrinde olarak devlet otoritesini temin etmek. Bu açıdan baktığımızda asker kendi milletini öldürmez, korkutmaz ve ezmez. Asker, kendi halkına silah doğrultmaz; terör yapan, fitne çıkaran, başkaldıran olursa onu alır yargıya teslim eder, direnirse etkisiz kılar.
   Maalesef askerimizin içinden bugüne kadar yetiştirilme tarzından olsa gerek, kendisini milletin hizmetçisi olarak değil de kendisini milletin efendisi olarak görenler, darbe yapmayı kendisine görev bilenler, kendi milletini potansiyel tehlike olarak görenler ve rejimin bekçiliğine soyunanlar çıktı, eğitim sistemine el atmazsak bundan sonra da çıkacak.
    Bu tipler son olarak 15 Temmuzda ortaya çıktı. Bu milleti, otuz yıl önceki sesiz, sedasız, iletişimsiz, eğitimsiz, habersiz, korkak, pısırık bir halk sandılar ama yanıldılar. Duvar gibi karşılarında duran, tankların önüne yatan, “Hainler!” diye korkusuzca bağıran, hava meydanlarını, caddeleri gecenin geç saatlerinde dolduran, korkusuz, ferasetli, sadakatli, cesur ve vefalı bir halkı karşılarında görünce şok oldular, şaşırdılar, yanlış yaptıklarını anladılar ama geç kaldılar. İki yüz elli şehit, iki binden fazla yaralı bıraktıktan, TBMM’yi bombaladıktan sona anladılar ama son pişmanlıkları fayda vermeyecek, en ağır cezalara muhatap olacaklar.
    Kimse bu milletle oynamaya, akan suyun önüne bent kurmaya, suyu yukarı akıtmaya, askeri göreve çağırmaya kalkmasın. 15 Temmuz gecesi caddelere akan millet, artık tankları durdurmayı, silahların önünde etten duvar olmayı öğrendi, o cesareti kendinde buldu. Artık kimse bu milleti tutamaz, uyutamaz. Bu millet sadece kendisine hizmet eden siyasetçisini darbecilere teslim etmez. Askerini kışlasında sever, kendisine efendilik yapmasından hoşlanmaz. Bundan böyle millet efendidir; askerler, bürokratlar ve siyasiler hizmetkârdır. Bu böyle biline.

Yazarın Diğer Yazıları