Barış Pınarı Harekatı’nın Düşündürdükleri

Ülkemiz stratejik konumu itibariyle her zaman kıskanılmıştır. Ülkemizin ipek yolu- doğu- batı ticaret köprüsü ve orta-yeşil kuşak üzerinde olması, gaz ve petrol kaynaklarına yakın olup vanaları ve boru hatlarını elinde tutması dolayısıyla hep gözleri ve dikkatleri üzerine çekmiştir. Gelişmesi, yayılması, bölgesinde itibar görmesi, hükümran olması istenmemiştir. Son yıllarda hükümetimizin kıskandıran işler yapması, kendi göbeğini kesmeye kalkması, kendi silahını yapması ve silahta ve ekonomide bağımsızlığa koşması birilerini rahatsız etmiş, hatta korkutmuştur. Batının bin yıl önceki Malazgirt hezimetinden, haçlı seferlerinden, İstanbul'un fethinden, Viyana kuşatmasından, Çanakkale yenilgisinden kalan korkusu ve intikam duygusu bugünlerde yine nüksetmiştir. ABD ve diğer batılı güçler, kendi gönüllü ve sağlıklı askerleri olmayınca vekalet savaşlarıyla, bulduğu maşa terör örgütleriyle ülkemizi zayıf düşürme ve önümüzü kesme yoluna gitmektedirler. Ülkemiz Cumhuriyet döneminin en zor günlerinden geçmektedir. Her cepheden kuşatılmıştır. NATO'da müttefik görünen ülkeler, ülkemizin önünü kesmek için PKK-PYD-YPG gibi eli kanlı, kirli terör örgütlerine açıktan destek vermekten çekinmiyorlar. Böyle bir konjonktürde Pilevne'de Osman Paşa'nın yaptığı gibi bir huruç harekatı şarttı, işte Barış Pınarı harekatı o huruç harekatının bir parçası.

Evet, ne acıdır ki iki süper güç, ülkemizin önünü kesmek için bir terör örgütünden medet ummaktadır. PKK-YPG terör örgütünü adeta paylaşamamaktadır. İki süper güç, bize karşı terör örgütlerini kullanırken, PKK-PYD-YPG terör örgütü de bunları kullanmaktadır. PKK terör örgütünün arkasından bir süper güç çekilse PKK öbürüne yanaşmakta ve böylece silahını ve lojistiğini temin etmekte, himayesiz kalmamaktadır. Aksi halde otuz beş senedir mücadele ettiğimiz bu örgüt çoktan yok olmuştu. Biz aslında otuz beş yıldır bir terör örgütüyle değil iki süper güçle mücadele ediyoruz. İki süper güç de, PKK'nın uzantısı PYD-YPG'yi terör örgütü olarak görmüyorlar. İki süper güç de "tavşana kaç tazıya tut” diyorlar. Sayın Erdoğan da bu gerçekten hareketle bu iki süper gücün başkanlarını ikna etmek için ve ikisini birden karşısına almamak için her türlü diplomatik nezaketi göstermekte, telefon diplomasini sonuna kullanmaktadır. Bir atasözümüzde ifade edildiği üzere dereyi geçmek için ayıya dayı demektedir.

Evet, Sayın Erdoğan, büyük bir cesaret örneği göstererek Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından sonra dünyanın gözü önünde Barış Pınarı harekatını başlatmıştır. Kendi ürettiğimiz mühimmat, silah ve hava araçlarıyla TSK ve Milli Suriye Ordusu bir hafta içinde çemberi yarmış, 32 km içerideki M4 kara yolunu tutmayı başarmıştır. Bu dokuz günlük harekat, ABD ve yandaşlarını korkutmaya yetmiş, PKK-PYD YPG' nin içinde dağılma ve çözülmelere yol açmıştır. Bu güne kadar hiç ayağımıza gelmeyen ABD yetkilileri, bu kez ayağımıza gelip ateşkes talep etmişler, terör örgütünün silahlarını teslim edip 32 km'lik güvenli bölgeyi terk etmesi şartıyla Türkiye'den harekata 120 günlük ara vermeyi kopartabilmişlerdir. Arkasından Rusya ile görüşmeler yapılmış, aynı tavizler alınmış, 32 km boyunca güney sınırlarımız terörden arındırılmış, güvence altına alınmıştır.

Evet, tarihi günlerden geçiyoruz, tarihi kararlar aldık, aldırdık. Zor oyunu bozu, PKK kendi mezarını kazdı. Türk ordusu bir destan yazdı, dünya da bu destanı gördü, seyretti.

Evet, birinci ve kinci dünya savaşını yapan büyük batılı devletlerin o eski askeri gücü bugün yok. Silahı var ama o silahı kullanacak askeri yok, olan askeri de sarhoş. Vatanı için ölüme koşarak giden, ölümü öldüren, şehitliği en büyük makam gören Türk askerinin karşısına çıkabilecek askeri yok Batılı güçlerin. Ordumuz NATO'nun ikinci, dünyanın beşinci büyük ordusu. Disipliniyle, deneyimiyle, teçhizatıyla ilk sıralara yerleşen askerimiz, bu gücünü bizzat sahada gösterdi, halkımız da dualarıyla ve moral desteğiyle ordumuzun arkasında durdu. Sayın Erdoğan da bu askeri gücümüzü ve birliğimizi arkasında gördüğü için cesaretle harekat kararını aldı ve masada yumruğunu vurdu. Yetmişli yıllarda Kıbrıs Barış Harekatında bu teçhizat ve hava gücümüz yoktu, onun için ambargoya boyun eğdik. Birinci dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında da mahrumiyet içindeydik. Bugün farklı bir konumdayız. Onun için o günlerde düşmanlara eyvallah etmeyen, boyun eğmeyen bir millet, bugün hiç eğmez. Hele bir de başımızda cesur bir lider varken.


Yazarın Diğer Yazıları