Başkanlık Rejimi Bize Daha Uygun

     Cumhurbaşkanlığı seçimine şurada üç aydan az bir zaman kaldı. Bu yıl ilk defa cumhurbaşkanını halk seçecek ve yeni bir yöntem ilk defa denenecek. Seçimde adaylar ne vaat edecek, seçim masrafını kim nasıl finanse edecek, adaylar partileriyle bağını koparacak mı gibi sorular boşlukta duruyor.
      Evet, haklın seçtiği bir cumhurbaşkanı elbette güçlü olacak, Meclis ve Hükümet karşısında zayıf durmayacak, eskisi gibi köşke kapanıp kalmayacak, sadece imza atıp noterlik yapmayacak. Halk tabiriyle etliye sütlüye karışacak, Hükümetin icraatlarını takip edecek, bakanları yönlendirecek, parlamentoyu çalıştıracak, kanunları daha çok inceleyecek, hasılı başbakan gibi icraatın başında olacak. Pekiyi, başbakan ne yapacak? Başbakan da başbakan yardımcılarının konumuna düşecek, cumhurbaşkanından gelen emirleri yerine getirecek, bakanlar arasında koordinasyonu sağlayacak, parlamentoda daha çok bulunacak.
     İşte yukarıda saydığımız bütün yetkileri kullanmak ve görevleri yapmak için Sayın Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olacak. Hatta O güçlü cumhurbaşkanlığı için biçilmiş kaftan. O tüm yetkileri isteyecek ve kullanacak, dinlenmek için Çankaya’a çıkmayacak. AK Partinin eriyeceğinden ve dağılacağından endişe edenler korkmasınlar, Erdoğan’nın partisi de kaya gibi arkasında duracak. Çünkü Ak Parti bütün gücünü O’na borçlu, O’nun yanlarında olmasını her AK Partili ister. O’nun tavsiyeleri parti içinde emir telakki edilir.
      Bugünkü Anayasanın cumhurbaşkanlığını düzenleyen maddeleri Tayip Erdoğan’a dar gelecek Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle, secimden sonra Anayasada bir revizyonun yapılması şarttır. Yarı başkanlık veya başkanlık sistemine doğru kayılmalı ve halkın seçtiği cumhurbaşkanı güçlü ama eli kolu bağlı oturmamalı.
     Bizim milletimizin anlayışına, karakter yapısına başkanlık rejimi daha uygun. Asırlarca krallıkla, şahlıkla ve padişahlıkla yönetilen bizim insanımız başkanlı bir yönetime daha yatkın. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda padişahlık çağrışımı yapmasın diye başkanlık rejiminden sakınılmış, ama Atatürk kendi zamanında ülkeyi tam bir başkan gibi, hatta kral gibi yönetmiştir. O günlerin başbakanları sadece altyapıyla, ekonomiyle ilgilenmiş; rejimin kökleşmesini, askerin yönetimini, parlamentonun işleyişini doğrudan Atatürk temin etmiştir. Kimse O’nun aksine icraat yapmamış, Halk Fırkasını avucunun içinde tutmuş, istediği anda başbakanı görevden alıp bir başkasını getirmiştir. Hatta İsmet İnönü’yü tren yolculuğunda görevden almış, Celal Bayar’ı atamıştır.
      Bizim bugünkü parlamenter sistemimiz İtalya ve Almanya’ya, laiklik uygulamaları daha çok Fransa’ya benzemektedir. Bugünkü Fransa’da yarı başkanlık rejimi işlemektedir. Bizim de cumhurbaşkanımız Anayasaya göre çok yetkilidir ancak sorumsuzdur. Federal Almanya’da, İtalya’da cumhurbaşkanlarının yetkileri sınırlı başbakanlar daha güçlüdür. İngiltere ve İsveç gibi ülkelerde sembolik krallıklar vardır, ülkeyi başbakanlar yönetmektedir. ABD’de ise tam bir başkanlık rejimi vardır, kurulduğu yıllardan beri sağlıklı bir şekilde işlemektedir. ABD’de hiçbir dönemde rejim bunalımı yaşanmış, ihtilal olmamış, rejim kesintiye uğramamıştır. İşte bizim arzu ettiğimiz de budur. Bu ülkede ihtilaller olmasın, particilik çok fazla yapılmasın, ülke daha çok kutuplaşmasın, koalisyonlu hükümetler olmasın ve kararlar daha seri alınsın, hükümetlerin kurulması uzun sürmesin ve ülke hükümetsiz kalmasın. İşte başkanlık rejiminde bütün bu olumsuzluklar olmaz.
     ABD, eyalet şeklindeki devletlerden oluşmaktadır, eyalet meclislerinin üstünde bir de büyük kongre vardır ve başkan bu kongreye hesap verir. ABD’de  iki parti vardır: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. Başkanlık için her iki parti birer aday çıkarır ve her bir eyalette ayrı ayrı seçime girerler. En çok sayıda eyalette kazana aday başkan olur. Eyaletler irili ufaklı olduğu için daha çok oy alan değil, daha çok eyalette kazanan ama daha az oy alan bir aday bazen başkan olabilmektedir.  Bizde böyle bir çelişki olmaz, çünkü bizim tek eyaletimiz var, o da bütün Türkiye. Türkiye’nin tamamında  yüzde elli bir oy alan cumhurbaşkanı veya başkandır. Böyle bir seçimi kazanana başkan demek daha çok yakışır.
     Seçim kanunumuza göre yirmi milletvekilinin teklif etmesiyle cumhurbaşkanı adayı olunur. Dolayısıyla ilk turda birçok aday seçime katılabilir.
     Benim gönlümden geçen; cumhurbaşkanı adayı olmak daha çok şarta bağlansın. Gerekirse yüz milletvekilinin teklifiyle aday olunsun ve her parti aday çıkaramasın. İki -üç adayla seçime gidilsin ve insanlar giderek iki partide birleşsin, ülkede sadece iki parti kalsın, tüm fikirler iki parti içinde temsil edilsin. İkiden fazla partili parlamenter sistem, bu ülkeyi yıllarca koalisyonlara mahkum etmiştir ve ülkenin gelişmesi bu dönemlerde durmuştur, hatta gerilemiştir. Tekrar öyle günlerin gelmemsi için Amerikan başkanlık rejimi bizde de olmalı. En azından Rusya’da ve Fransa’da olduğu gibi yarı başkanlıkta karar kılmalıyız. Zaten Sayın Tayyip Erdoğan’ın da arzusu budur. Sayın Başbakan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle fiilen bu sisteme geçilecek, teorisi yani anayasal düzenlemesi de arkadan gelecek.  
       Not: Manisa-Soma'da meydana gelen maden ocağı kazasında hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'an rahmet, yakınlarına sabır, bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Allah bu tür elim kazaları bir daha göstermesin.


Yazarın Diğer Yazıları