BİR ÇALIŞIR ON YER

Toplum olarak giderek bedava geçinen, bedava yaşayan, bedavadan para kazanan bir yapıya doğru gidiyoruz. Çalışan sayısı giderek azalırken, emekli sayısı son 12 yılda neredeyse özellikle bağ-kurluda on kat arttı. Köylerimiz de belli yaştan sonra (50 yaş üstü) çiftçi bağ-kurundan emekli olmayan kalmadı. Eskiden 2022 sayılı kanundan atmış beş maaşı alan yaşlılar çoğunluktaydı. Bugün çiftçi bağ-kurundan emekli maaşı alan çoğaldı. Artık köyde- kentte herkes sigortalı, herkesin sosyal güvencesi var.
    Evet, Emekli Sadığı, Bağ-kur ve SSK gibi emekli maaşı veren kurumlar giderek devletin kara deliği olmaya başladı. Çalışanlardan aldıkları primler giderlerini karşılamıyor, devletin bütçesinden ayırdığı devasa kaynaklarla ayakta duruyorlar. Emekli yaşlarının uzaması da henüz olumlu etkisini göstermiş değil.
    Bu memlekette bir grup insan gecesini gündüzüne katıp dur-durak bilmeden, tatil- bayram görmeden, çok zaman izin bile kullanmadan, çalışıp üreterek memleket ekonomisine katma değer oluştururken; bir kısım insan da yan gelip yatıyor, kimi sosyal destek ve yardımlarla, çalışmadan, üretmeden yaşıyor. Hatta öyle denge bozuldu ki, bir çalışana karşı on yiyen var bu memlekette.
    Günde 10-12 saat çalışarak adeta robota dönen, ayda dokuz yüz lira maaş verilerek köle muamelesi gören insanlar var bu memlekette.
    Yerin dört yüz metre altında kömür ocaklarında kömür rengine dönen, ecelle dans edercesine çalışan, geceyi- gündüzü unutan fedekar- cefakar kömür işçileri var bu memlekette.
    Yılın dokuz ayında tarladan gelmeyen, çarşı- pazar ve oyun- eğlence bilmeyen, güneş altında yanan, toz-toprak içinde yuvarlanan, yanık yüzlü, eli nasırlı, dudakları yarılmış tarım içleri ve çiftçiler var bu memlekette.
     Yine yılın dokuz ayında memleketinden uzaklara göçen, çocukları eğitimden mahrum olan, çadırlarda hayat süren, çöl şartlarında yaşayan göçerler ve çadır işçileri var bu memlekette.
    Fabrikalarda kimyasal gaz ve zehir tehdidi altında, gürültülü ortamda çalışan, her an kolunu- elini makinaya kaptırma ihmali olan, makinanın başından bir dakika ayrılamayan, robota dönmüş sanayi emekçileri var bu memlekette.
     Sekiz -on katlı inşaatların tepelerinde, duvarlarında bir kuş gibi durmaya çalışan, her an iskeleden düşme ihtimali olan, çoğu sosyal güvencesiz, eli- yüzü boya ve kireç içinde inşaat işçileri var bu memlekette.
    Kamyon sırtında tehlikeli yollarda ve savaş bölgelerinde yük taşıyan, çoğu da kaçırılan kamyon şoförleri var bu ülkede.
   İşte bugün Merkez Bankamızda yüz kırk milyar rezervimiz varsa, ihracatımız yüz elli milyara ulaşmışsa, yıllık bütçe hasılatımız bir trilyonu aşmışsa, bu fedakarca çalışanların sayesindedir.
    Öbür taraftan bir- iki milyarlık maaşına kanaat eden, hatta bu devlete bizi niye düşünmüyor diye sitem eden bir kesim de var, emekliler. Bunlar da yıllarca çalışmış, emek vermiş, prim yatırmış ve maaş almayı ve sosyal güvenceyi hak etmişlerdir. Devletin himayesinde olması gereken bu yaşlı kesim de teşekküre layık büyüklerimizdir. Sosyal devlet olmanın sonucu olarak emekliler, dezavantajlı kesim olan engelliler ve çalışamayanlar, çalışanların vergileriyle korunmalı, insanca yaşamaları için maaşları ayarlanmalıdır.
    Bir kesim de var ki, hiç çalışmıyor, gayret etmiyor, iş beğenmiyor, işe gitmiyor, sosyal yardımlar sayesinde kahvehanelerde pinekliyor. Nasıl olsa on sekiz yaşına kadar çocukları sigortalı, tedavi ve ilaç korkusu taşımıyor. Hamiyetli vatandaş sayesinde zekat ve fitre de veriliyor, kömür, odun ve gıda yardımları da hiç aksamıyor. Eğitim yaşındaki çocuklarının kitap- kırtasiyesi de devlet tarafından karşılanıyor. Dul maaşları, asker maaşları, bakım ücretleri derken bir şekilde eve para da giriyor. Bu insanlar niçin çalışsın, bir patronun ağız kokusunu çeksin. İşte devlet bu kesimi de üretime sokmanın çaresini düşünmeli, sosyal yardımları dağıtırken kılı kırık yarmalıdır. Bu memlekette birileri çalışıp birileri de bedavadan geçinmeye alışmamalıdır.


Yazarın Diğer Yazıları