Camiler Haftası’nın Düşündürdükleri

1986 yılından itibaren 1-7 Ekim arası Camiler Haftası olarak kutlanmaktadır. 2003 yılında Camiler Haftasına Din görevlileri Haftası da eklenmiş, çok da isabetli olmuş, bu vesileyle din görevlilerinin de görevleri, sorumlulukları ve sorunları dile getirilmeye başlanmıştır. Bir hafta boyunca camilerin işlevi, önemi, manevi kültürümüzdeki yeri, vaaz, konferans ve panel konuları yapılarak kamuoyu bilgilendirilmektedir. Önek camiler ve örnek din görevlileri seçilmekte, yarışmalar yapılmakta, ödüller verilmektedir.

Bu yıl güzel bir tevafuk olarak, Camiler ve Din Görevlileri Haftası 10 Muharremde başlayan aşure günlerine rast gelmiştir. 10 Muharrem günü dünya tarihinde çok önemli olaylar meydana gelmiş, bütün ilahi dinler bugünde oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Hazreti Adem'in cennetten dünyaya inişi, Hazreti Nuh'un tufandan kurtuluşu, Hazreti Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtulup Kızıl denizi geçişi ve daha pek çok manevi olayın bu günde meydana geldiği rivayet edilir. En son olarak da Hazreti Hüseyin Efendimiz 10 Muharrem günü Kerbela'da şehit edilmiş ve kıyamete kadar sürecek bir acı yüreklerimize salınmıştır.

Evet, camiler hakkında ciltlerle kitaplar yazılsa, günlerce konuşulsa yeridir, camilerin önemini ve işlevini tam anlatmış olamayız. Çünkü camiler, İslam coğrafyasının kandilleridir, yol ve yön gösteren pusulalarıdır, İslam toprağı olduğunu tescil eden tapu senetleridir. Camiler, Müslüman'ın evinden sonra ikinci adresidir. Hatta evinde sokağında, işyerinde kötü enerjiyle dolan ve stres yüklenen Müslüman'ın o kötü enerjisini boşalttığı gerçek huzur ve sükunet mekanıdır, ruhunun doyduğu, şifa bulduğu şifahanesidir. Teşbihte hata olmazsa terapi merkezidir camiler.

Peygamberimiz(sav), Mekke'den Medine'ye hicret ederken, cemaatten devlete giderken, esaret hayatından selamete çıkarken ilk yaptığı iş, Kuba'da bir mescid inşa etmek olmuştur. Adeta "İslam devletine camiden gidilir, İslam'ın ihyası camilerden başlar” mesajını vermiştir.

Bugün psikolojik ve ruhsal sıkıntıların çoğuna baktığımız zaman sebebinin, camiden uzak kalmaya ve namaz kılmamaya bağlı olduğunu görürüz. Camiler Müslüman için gerçek şifahanedir, ruhun gıdasını aldığı, mutlu olduğu huzur mekânıdır. Müslüman sadece orada huzur bulur. Balıklar için su ne ise mü'min için de cami odur. Camide sıkılan, camide huzur duymayan, camiden kaçan, camiye giderken zevk almayan Müslüman imanını sorgulamalı, nifak alameti taşıdığını bilmelidir.

Son yıllarda camilerin o asıl işlevini, o manevi iklimini kaybettiğini, daha doğrusu kaybettirildiğini görüyoruz. Camiler sadece namaz kılınıp çıkılan, hasbihal edilmeden, dert dinlenmeden, yardımlaşma ve dayanışma önekleri verilmeden, hastalar bilinmeden, yoksullar fark edilmeden terk edilen kuru mekanlar, taş duvarlar haline geldi. Camiler fizik olarak dört duvardan ibaret binalar olsa da, oralar yeryüzünde Allah'ın mümin kullarına tahsis tahsis edilmiş kendi evleridir. Camiye gidenler Allah'ın ziyaretine gitmiş olurlar ve Allah da ziyaretçilerini boş çevirmez, bilemediğimiz ikramlarla onları ağırlar. Camiler yeryüzünü aydınlatan kandillerdir, şeytanları kovan bekçilerdir, insanları felaha çağıran münadilerdir, cennet yollarını gösteren mürşitlerdir. Ayet-i kerimede buyurulduğu gibi, "Mescitlerin imarını ve inşasını ancak Allah'a, Ahiret gününe inanan, namaz kılan ve zekat veren ve sadece Allah'tan korkan ihlaslı kullar yapar”. Yani camiler insanların imanına şahitlik edecektir. Camilere hizmet etmek, imar ve inşasını yapmak, imanında samimi olmanın, mümin olmanın göstergesidir, ispatıdır, şahididir. Camiler, "bu kul bana geliyor, bana hizmet ediyor, beni yapıyor, benim ihtiyaçlarımı gideriyor, ben de onun imanına şahidim” diyor adeta.

Bir de camilerin kopmaz parçaları vardır, onlar da din görevlileridir. Camiler olmasa din görelisi olmaz, din görevlisi olmasa camiler yıkılmaya yüz tutan dört duvara dönüşür. Camiyi sevdiren, camileri cezbeden, huzur ve sükunet mekanlarına yapan onun görevlisidir, hocasıdır. Din görevlisi, müezzin ezan okuyacak ki insanlar camiye gelecek, camilerin açık olduğunu bilecek. Hoca okuyacak, anlatacak ki, insanlar o sohbetten faydalanmak, o Kur'an sesiyle rahatlamak için namaz saatini iple çekecek, camiye gelmekten haz ve neşe duyacak. Hocalar, cemaatini tanıyacak ve tanıştıracak ki, içlerindeki muhtaçlar belli olacak, onların ellerinden tutulacak, hastaları ziyaret edilecek, yetimleri okşanacak, görüp gözetilecek, zekâtlar yerini bulacak.

Evet, hocalar camilerin adeta kalbidir. O kalp iyi çalışırsa camilerde hayat olur, herkes oraya koşar, vaktinin çoğunu orada geçirir. Bugün maalesef camiler haftalık kısmen dolan, diğer günlerde üç beş ihtiyarla namaz kılınan, cemaate hasret mekânlardır. Bugün camiler, bir kısım insanların sıkıldığı, iki rekatlık cumanın farzını zor kılıp kaçtığı mekanlar olmuştur. Bunda din görevlilerimizin payı büyüktür. Devletin iyi maaşlarla taltif ettiği din görevlilerimiz, memur zihniyetiyle, mesai anlayışıyla görev yaparsa, "gelen ağam, giden paşam” derse, "gelene namaz kıldırırım gelmeyene Rabbim selamet versin” derse, camiler daha çok boş mekânlar olarak devam eder. Dolayısıyla camileri imar ve inşa etmeden önce hocaları imar ve inşa etmeliyiz. Camiler hocasıyla bir bütündür, camiler hocayla güzeldir, caziptir, huzur mekanıdır. Hocanın eğitimi, ihlası, samimiyeti, istekli ve aşk sahibi olması tekrar düşünülmeli, bu mübarek görevi aşk ile yapacak hocalar yetiştirilmelidir. Bu milletin en zeki ve kabiliyetli çocukları din görevlisi olmaya yönlendirilmelidir. Çünkü din görevlisi rehber, önder, seçilmiş insandır. Dolayısıyla din görevlisi, oturuşuyla, kalkışıyla, samimiyetiyle, sıcaklığıyla, merhametiyle, hitabetiyle, zekasıyla, aklıyla, kabiliyetiyle toplumun en seçkin gençlerinden olmalıdır. Bu açıdan imam-hatip okullarının müfredatı, öğrenci seçimi yeniden gözden geçirilmelidir.

Bundan böyle camiler yapılırken mekanlar geniş tutulmalı, tarihte olduğu gibi yanı başında aşevi, hamamı, kütüphanesi, internet kafesi, çocuk oyun alanı olmalı, herkesim kendini o mekanda bulmalıdır.


Yazarın Diğer Yazıları