CHP Kendi Kazdığı Kuyuya Düşecek

Nihayet Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemini içeren 18 maddelik anaysa paketi TBMM genel kurulunda kıran kırana geçen ateşli tartışmalar ve yaralar-bereler sonucunda kabul edildi. Büyük ihtimalle Mart ayı sonunda veya Nisan ayı içinde referanduma gidilecek. Cumhurbaşkanını yürütmenin başı yapan ve yetkilerini içeren, başbakanlık makamını kaldıran, üst yargı kurumlarının üye sayılarını değiştiren, şimdilik 18 (onsekiz) maddeden ibaret anayasa değişikliğinde son noktayı millet koyacak. Anketler gösteriyor ki millet yüzde altmışın üzerinde bir oranla “evet” diyecek.
   Cumhuriyet dönemi boyunca cumhurbaşkanlığı seçimleri hep netameli olmuştur. Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar partili cumhurbaşkanı idiler. Bu sistem 1961 Anayasasıyla değişti, tarafsız olacağına yemin ederek göreve başlayan Cumhurbaşkanları güya partisiz ve tarafsız oldu. Bakıyoruz, Cumhuriyet dönemi boyunca son dört cumhurbaşkanı ve Celal Bayar hariç hep askerden seçildi. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren hep emekli askerdi.
     Efendim, cumhurbaşkanları tarafsız ve partisiz olmalıymış! Bugüne kadar hangi cumhurbaşkanı tarafsız ve partisiz olmuş ki?  Siyasi ve ideolojik açıdan tarafsız insan olabilir mi, her insanın bir inancı ve ideolojisi yok mu? Rahmetli Özal’ın ve Demirel’in de partileri yok muydu? Bir partinin üyesi olmamak partisizlik anlamına mı gelir? Ahmet Necdet Sezer yedi sene boyunca Ak Partinin icraatlarına, atamalarına engel olmak için önünde kaya gibi durmadı mı?  Bir muhalefet partisi gibi hareket etmedi mi? Şu bir gerçek ki anayasada tarif edilen tarafsızlık hizmette tarafsızlıktır. Aranan, halka hizmette ve halkı kucaklamada tarafsız olmaktır, siyasi ve ideolojik tarafsızlık sadece ütopyadır.
    “Cumhurbaşkanları askerden olur” algısı oluşturuldu bu millette yıllarca. İlk defa Cumhurbaşkanlarının asker olması geleneğini Rahmetli Özal bozdu ve Meclisin seçtiği ilk sivil cumhurbaşkanı oldu. Arkasından o zamanki koalisyon partilerinin pazarlığı sonucu S. Demirel seçildi. Aslında ikisi de partiliydi ancak partileri arkalarında durmadı. Ahmet Necdet Sezer de pazarlıklar sonucunda seçildi ve muhalefet partisi gibi görev yaptı. Özellikle Ak Partinin ilk döneminde veto yetkisini kullanarak ve üçlü kararnameleri imzalamayarak AK Partiye birçok üst düzey atama yaptırmadı. Birçok atamalara ve icraatlara sebepsiz engel çıkarttı. Devleti milyarlarca zarara soktu, zaman kaybettirdi.
     2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimi, CHP’nin akıl hocası Sabih Kanadoğlu’nun icad ettiği ve Anayasa Mahkemesinin de kabul ettiği nevzuhur 367 toplanma yeter sayısı garabetiyle önlenmek istendi. Anayasa değişikliği, referandum ve genel seçim derken altı-yedi ay Cumhurbaşkanı seçilemedi. Bugün olduğu gibi o gün de Sayın Bahçeli devlet adamlığını gösterdi ve Meclise girerek cumhurbaşkanlığı krizini çözdü, AK Partili milletvekillerinin oylarıyla Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildi. Bir daha böyle bir krizle karşılaşılmasın diye referanduma gidildi ve anayasa değişikliği yapıldı, bundan böyle cumhurbaşkanlarını halkın seçmesi kararı alındı. Ancak bu değişiklik yetmiyordu, cumhurbaşkanının yetkileri, konumu, sorumluluğu, partisiyle ilişkisi yeniden düzenlenmeliydi, sorumsuz ve partisiz cumhurbaşkanlığı modeli kalkmalı, halkın seçtiği cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak sorumlu bir konuma getirilmeliydi. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığında sorun olmadı, kendisini seçen partisiyle ters düşmedi, hükümetten gelen kanun ve kararnameleri genellikle onayladı. Ak Parti Hükümeti devrim niteliğindeki değişiklileri, başörtü gibi hakları ve özgürlükleri hep bu dönemde gerçekleştirdi.
     İlk olarak da 2014 yılında Sayın Tayyip Erdoğan bizzat halk tarafından % 52 oy oranıyla seçildi. İster istemez fiili bir durum ortaya çıktı, ikisi de halk tarafından seçilen iki başlı bir sistem oluştu. Halkın %50’den fazla oyla seçtiği ve halka vaatlerde bulunan Cumhurbaşkanı yetkili ancak sorumsuz olamazdı, noter gibi makamında oturup gelen kanun ve kararnameleri veto etmekle ve imzalamakla yetinemezdi. Haktan aldığı yetki ve sorumlulukla hükümet icraatlarını izleyecek, halka söz verdiği hizmetleri hayata geçirecekti. Nitekim Sayın Recep Tayyip Erdoğan da öyle yaptı, anayasayla verilen yetkileri sonuna kadar kullanmaya başladı, üstelik sorumluluk aldı, meydanlara çıktı, hükümetin icraatlarını bizzat görüp gözetmeye başladı. CHP ve HDP gibi hiçbir zaman yüzde elli alamayacak partiler ise, Cumhurbaşkanının bu yetki kullanımını hazmedemedi,  Cumhurbaşkanının eskiden olduğu gibi sembolik olmasını, bir kenarda oturup noterlik görevini yapmasını bekledi. Aslında CHP kendi kazdığı kuyuya düştü ve bu yeni sistemi CHP tetikledi. CHP’nin Abdullah Gül’ün seçimine engel olmasıyla, Anaysa Mahkemesine gitmesiyle halka gidildi ve Sayın Erdoğan’la birlikte seçimle gelen bir cumhurbaşkanımız oldu. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı sembolik olamazdı. MHP ise daha gerçekçi yaklaşarak fiili durumu anayasal çerçeveye oturtmak için hükümetle işbirliğine gitti ve Cumhurbaşkanının statüsünü belirleyen 18 madde üzerinde bir anlaşmaya varıldı ve TBMM’den geçti.
   Burada en büyük takdiri Sayın Bahçeli hak etti. Mevzu vatan ve beka sorunu olunca, mevzu Türkiye’nin geleceği söz konusu olunca elini taşın altına koydu, sorumluluk üstlendi, kompleks yapmadı ve Ak Parti ile kol kola, omuz omuza vermekte partisi adına bir sakınca görmedi.
   Evet, partili Cumhurbaşkanlığı sistemini halk da onayladıktan sonra milletvekilleri daha bağımsız olacak, katı ve ayrıştırıcı particilik sona erecek, Hükümet TBMM ve dışından alınacak üyelerden oluşacak, bakan olan milletvekilinin vekilliği düşecek ve vekil sayısı 600’e çıkacak, ileride belki seçim sistemi de değişecek, dar bölge veya daraltılmış bölge sistemi de getirilerek vekiller daha da güçlenecek. Artık koalisyonlar olmayacak, hükümetler uzun ömürlü olup seçim dönemlerinde boşluk ve zafiyet oluşmayacak, ülke istikrarsızlığa sürüklenmeyecek, yetkiler çok dağılmayacak, başbakanlık makamı kalkacak ve iki başlılık sona erecek, darbecilik ve vesayet sistemi tarihe gömülecek. Cumhurbaşkanları Meclisin 2/ 3 çoğunluğunun oyuyla Yüce Divanda yargılanabilecek ve Cumhurbaşkanı görevden alınabilecek, Cumhurbaşkanı da Meclisi fesih edebilecek. Yürütme ve yasama ayrı olmak üzere her iki seçim hep birlikte yapılacak. Meclis görevini yaptı, sıra millette. Bu millet ferasetlidir, hep doğru kararı vermiştir.
     CHP, sistem değil rejim değişiyor diye avazı çıktığı kadar bağırsa da, “tek adamlık ve diktatörlük” geliyor diye halkı korkutsa da, Meclisteki görüşmeleri sabote emek ve tıkamak için her yolu denese de anlaşılan CHP kendi kazdığı kuyuya düşecek, millet bildiğini okuyacak.

Yazarın Diğer Yazıları