Dünyanın En Güçlü Ülkesi

Osmanlı’nın son döneminde Avrupa’da bir toplantıda Fuat Paşa’ya sormuşlar: Dünya’da en güçlü ülke neresidir? Fuat Paşamız cevabı yapıştırmış, “en güçlü ülke Osmanlı” demiş. Gülmüşler Avrupalı dostları, “nasıl olur, Osmanlı can çekişiyor” demişler. Çünkü demiş Fuat Paşa, “siz Avrupalılar dışarıdan bir içeriden yıkmaya çalışıyoruz, bir türlü yıkılmıyor Osmanlı”.
   Osmanlının yıkılışını 2.Abdulhamit, siyasi dehasıyla 33 sene geciktirmiş, döneminde ülke topraklarının büyük kısmını muhafaza etmeyi başarmıştır. İçimizdeki beyinsiz ittihatçılar, Jön Türkler, hayalperestlikleriyle, ülkenin kültürüne yabancılıklarıyla, dışarıya hayranlıklarıyla, yanlış siyasetleriyle, Abdulhamit karşıtlıklarıyla, ırkçı tutumlarıyla koca bir imparatorluğu on yılda (1909-1919) yıkmayı başarmışlardır(!)
    Evet, yükselme döneminde Osmanlının hükmettiği coğrafya yirmi beş milyon kilometre kareye kadar çıkmıştır. On beş milyon km. kareyi uzun yıllar (dört asır) elinde tutmuştur. Son döneminde (Meşrutiyet yıllarında) beş milyon kilometreye kadar inmiştir. Abdulhamit döneminde Arabistan yarımadası, Suriye ve Irak toprakları, Kuzey Afrika’nın bir kısmı, Balkanların büyük kısmı Osmanlın elindeydi. İttihatçılar, Abdulhamid’i hal ettikten sonra on yıl içinde Türk yurdunu Anadolu’ya sıkıştırmışlardır. O da elden gitmekteyken, bir istiklal mücadelesi vererek 780 bin km. karelik Anadolu coğrafyasını muhafaza edebildik. Yani ittihatçılar Almanların yanında durarak, yanlış siyaset izleyerek, Arnavutları ve Arapları dışlayarak, İslam’ın birleştiriciliğini kullanmayarak, içimizdeki ihtilafları körükleyerek, Abdulhamit düşmanlığı yaparak en azında beş kat toprağımızı kaybettirdiler.
    Şükür bugün Osmanlının son dönemindeki gibi zayıf bir devletimiz yok. Kendi silahını yapabilen, İMF borcuna ihtiyaç duymayan, ezilen ve sömürülen toplumlara örnek ve önder olan, dünyanın gıpta ile baktığı bir devletimiz var.  Abdulhamit siyasetine, ufkuna, vizyonuna, maneviyatına ve cesaretine sahip bir Cumhurbaşkanımız var. O gün Abdulhamit düşmanlığı vardı, bugün de Tayyip düşmanlığı var. Bu tesadüf değil. “Tayyip gitsin de ülkeye ne olursa olsun” diyen, muhteris, aymaz, satılmış, gafil ve hain emeller taşıyan bir zümre var. İçimizdeki bu zümrenin varlığına rağmen, Avrupa’nın ta haçlı seferlerinden kalan hain emellerine rağmen bu ülke dimdik ayakta duruyor. Fuat Paşa’nın dediği gibi, bu ülke için “dünyanın en güçlü ülkesi” diyebiliriz. 
   Milletin Meclisine kadar gelip kürsüden ülkesinin güvenlik güçlerine “Tayyip’in çeteleri” diyebilen vekillerin olduğu, yabancı konsolosların ihanetle suçlanan gazetecilerin yanında mahkemelerde boy gösterdiği, güney sınırlarımızda  her gün yüzlerce mültecinin akın edip sığındığı, mülteci sayısının üç milyonu geçtiği , şehir sokaklarımızın hendeklerle çevrildiği bir dönemde ülkenin kaosa sürüklenmemesi, istikrar içinde yoluna devam emesi milletimizin ferasetindendir, bir de Tayyip Erdoğan’ın verdiği moraldendir, ümit ve güvendendir. Bugünler de geçer, Allah başımızdakilere ve ordumuza güç -kuvvet versin diyoruz.
     Demişler ya, bir nal bir at kurtarır, bir at bir komutan, bir komutan da bir ülkeyi kurtarır veya kaybettirir. Atın nalındaki bir tek çivinin düşmesine aldırış etmezsek, nal düşer, sonra nalsız kalan at düşer, düşen at komutanı düşürür, düşen komutan da orduyu düşürür, sonuçta ülke düşmanın eline geçer.
   Önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çocuklarından ve bakanlarından başladılar, sonra Tayyip’i düşürmeyi denediler ama başaramadılar. Onun hıncıyla mahkemeleri basıyorlar, gazetecileri bahane ediyorlar, çevrecilik yapıyorlar, şehirlerin ortasında bombalar patlatıyorlar, paralel- karael el ele verip ülkeyi bir kaosa sürüklemeye çalışıyorlar, bir tek Tayyip engelini aşamıyorlar.
   Evet, bu ülke sahipsiz değildir. Bir Tayyip giderse başka Tayyipler gelir. Ama bu millet Tayyip’ini kolay kolay yedirmez.

Yazarın Diğer Yazıları