Eski ve yeni Hocalar -1-

1981 yılının yaz ayında Diyanet mensubu olarak geldiğim Çumra'da ikametimin üzerinden tam otuz yedi yıl geçti. Neredeyse 1926 yılında kurulan Çumra'nın 92 yılık tarihinin son yarısına şahitlik ettim. Çumra'nın kurucusu diyebileceğimiz birçok kıymetli şahsiyeti hayatlarında tanıma fırsatım oldu, Çumra camilerinde çeyrek asır görev yapan birçok büyük hocanın sohbetine nail oldum, onlardan nice tecrübeler edindim. İsterim ki bu abide şahsiyetlerin, bu Osmanlın son temsilcisi muhterem insanların hayat hikâyelerini, hatıralarını yazayım, kalan çocuklarından bilmediklerimi dinleyeyim ve bir "Çumra'nın Çınarları” adı atında bir kitap yayımlayayım, Çumra kültürüne, tarihine katkım olsun diye zaman zaman düşünürüm. Evet, bu muhterem insanları, Çumra kültürünü yoğuran bu abide şahsiyetleri, Çumra'yı sıfırdan yapan, camilerle donatan bu hayırsever büyükleri, Çumra'nın bu maddi ve manevi mimarlarını hatırlamalı, yazmalı, bunları sonraki nesiller de tanımalı ve öğrenmeli diyorum.

Evet, bizler seksenli yıllarda Çumra Merkez Kur'an Kursunda hocalık yaptık, o yıllarda başlayan bir kısım arkadaşlarımız halen imam hatiplik ve Kuran Kursu hocalığı görevlerine devam ediyorlar. Şu gerçek ki bizler ve bizden sonrakiler, medrese eğitimiyle yetişmiş o eski hocaların yerlerini dolduramadı, dolduramazlar. Onların başka güzellikleri ve özellikleri vardı, vakur duruşları vardı, onlar geldiği zaman cemaat ayağa kalkardı, halk içinde ayrı saygı görürlerdi, konuştukları dilenirdi, söyledikleri tutulurdu, onlar kapılardan boş çevrilmezdi, onlara sonsuz güven vardı. Bilgileri, görgüleri farklıydı, medrese eğitimi almışlardı, Hacı Üveyiszade Hoca, Hakkı Efendi, Ağazade Osman Efendi, Kınıklı Kütük Hoca gibi büyük hocaların rahle-i tedrisinden geçmişlerdi. Bizler modern zamanın modern mekteplerinde okuyan modern hocalarıydık, laik devletin açtığı İmam hatip mekteplerinden diplomalıydık. Medrese eğitiminden geçmemiştik, icazetimiz yoktu. Belki başka bilgilerimiz vardı, okul sıralarında müspet ilimleri de okumuştuk ama eski hocalar kadar oturaklı, hoşsohbet, saygın ve vakur değildik, olamadık.

Medreseler, Osmanlının son döneminde eski kalitesini, saygın vasfını kaybetse de, oralarda yetişen hocalar farklıydı. Cumhuriyet döneminde, 1923-50 arasında çeyrek asır kadar fetret dönemi yaşandı, bu arada açık kalan Kur'an kursları oldu, Konya merkezde Bulgur Tekkesi açık kalan kurslardandı. Deneme amaçlı imam hatip okullar açılıp kapatıldı, arkasından 1950 yılları itibariyle paralel olarak Kur'an kursları ve imam hatip okulları açıldı. Daha çok Süleyman Hilmi Tunahan Efendinin açtığı Kur'an Kursları medrese eğitimine, yani klasik din eğitimine devam etti. Oradan da güzel hocalar yetişti. Uzun yıllar klasik sistemle Arapça öğrettiler, Kur'an kıraatine önem verdiler. Bu dini ilimler, 1950 yılından itibaren çokça açılan Kur'an Kurslarımız, İmam-Hatip Mekteplerimiz, Yüksek İslam Enstitülerimiz ve İlahiyat Fakültelerimiz sayesinde unutulmadı, canlılığını muhafaza etti. Bugün de dini ilimler konusunda diğer İslam ülkeleri içinde eksiğimiz yok, fazlamız var. Gel gör ki ihlas ve samimiyet noktasında, hocalarımızın saygınlığı noktasında çok irtifa kaybettik. O sayılan, sevilen, güvenilen, önlerinden geçilmeyen hocalar gitti, hocalarımız alınmasın, ben de aralarında olmak üzere hocalar namaz memuru olarak görülmeye başladı. Halbuki Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, "Alimler Peygamberlerin varisleridir” buyuruyordu. Yani hocaların oturduğu makam, durdukları mihrap peygamber makamıydı, ifa ettikleri görev Peygamber Efendimizin göreviydi.

İşte bugün ilk görevimiz, hocalar üzerindeki "namaz memuru” algısını ortadan kaldırmak, o eski hocaların güven ve saygınlığını tekrar kazanmak, toplum içinde sayılan, güvenilen önderler olmaktır. Zira sayılmayan, sevilmeyen, güvenilmeyen hocaların sözü de tutulmaz, sohbeti de dinlenmez.

Bir de yayılan dini-fikri bir sapkınlığa dikkat çekmek istiyorum. Ben bunca medrese kültürü almış hoca gördüm, içlerinde sünnet düşmanı olan, Kur'an İslam'ı diyen yoktu. Bu günlerde bir kısım sünnet düşmanları, hadis inkârcıları, Kur'an İslamcıları, Peygambersiz İslam'ı savunanlar ortaya çıktı. "Kur'an meali bize yeter, diğer külliyat uydurma, hurafe” diyen bir grup beyinleri yıkamaya devam ediyor. Bu grup, iki aç kurdun bir koyun sürüsüne verdiği zarardan fazla bu ümmete zarar veriyorlar. Kuran meali okumaya insanları teşvik ederken, sünneti ve hadisi de okutmalı, hadis olmadan Kur'an'ın tam olarak anlaşılamayacağı gönüllere kazınmalıdır. Aksi halde yeni nesil deizm gibi tehlikeli inanç sistemlerine doğru kayıyor. (Devam var)

 

 


Yazarın Diğer Yazıları