Fatıma Anamızdan Dersler

Bir milleti yok etmek isteyen de, var etmek isteyen de kadından, daha doğrusu aileden başlar. Kadını veya ailesi yozlaşan, bozulan bir milletin yaşaması, yaşatılması mümkün değildir. Kadın aileyi ayakta tutar, aile de milleti geleceğe taşır.  Erkek ailenin çadırı-çatısı ise kadın onun direğidir. Atalar, ‘dişi kuş yapar yuvayı’ derken bu gerçeğe işaret etmişlerdir. O halde bu ümmetin, bu milletin ayağa kalkması hanımlarının eliyle olacaktır.
    Hanımlarını, genç kızlarını eğitemeyen, edep ve haya abidesi olarak yetiştiremeyen milletlerin geleceği karanlıktır. Bugün böyle bir karanlığa doğru hızla sürükleniyoruz. Elimizi çabuk tutmalı, hepsi birer yol gösterici yıldız olan sahabe hanımları, Osmanlı kadını dediğimiz o ağırbaşlı, vakur, edep ve haya timsali hanımları yeniden yeni nesle örnek olarak sunmalıyız. Yeni nesle örnek olarak göstereceğimiz, hanımlarımızın eğitiminde referans alacağımız örnek hanımların başında Anadolu tabiriyle Fatma Anamız, Fatımatü-z- Zehra Betül annemiz gelir.
    Hazreti Peygamberin ciğer paresi, Hasan’la Hüseyin’in (Haseneyn’in) biricik annesi, sahabe hanımların nadide çiçeği, cennet hatunlarının efendisi, (Seyyidetü-n- Nisa), Betül lakabının gereği olarak edeb ve iffet timsali, nurlu ve parlayan yüzü nedeniyle Zehra diye çağrılan, çiçek ismiyle ünlenen, Efendimizin ‘babasının anası’ (ümmü ebiha ) diye sevdiği, ümmetin anası Fatıma Anamızdan genç kızlarımızın, annelerimizin, eşlerimizin alacağı çok dersler ve güzel örnekler var.
    Evet, Fatıma Anamız m.605 veya 609 yılında Mekke’de Peygamberimizin ve Hatice validemizin en küçük kızı olarak dünyaya geldi. Efendimiz (sav) onu hep ‘anam’ ‘ümmü ebiha’ diyerek sevdi. Onu hep ayakta karşılardı, sefere çıkarken en son onunla vedalaşır, seferden dönünce ilk ziyaretini onun evine yapardı. O Efendimiz (sav)in parçasıydı, ‘Fatıma benden bir parça. Onu sevindiren beni sevindirmiş, unu üzen beni üzmüş olur’ buyurdu. Çok eşliliğin gelenekleştiği ve meşhur olduğu o dönemde kocası Hazreti Ali, Fatıma’nın üzerine Ebu Cehil’in kızı Cüveyriyye ile evlenmek için izin istemiş, bir Allah düşmanın kızıyla kendi kızının aynı kişinin nikahında olmasına Resulullah (sav) razı olmamış, izin vermemiştir. Evlenmek için ısrarcı olacaksa Fatıma’dan ayrılmasını istemiştir. Bu örnekten anlıyoruz ki, Efendimiz (sav) kızının üzerine gül koklanmasını istememiş, çok eşliliği hoş karşılamamıştır.
    Fatıma Anamızın bir ismi de Zehra’ydı. Çünkü gece ibadetinin ve abdestin nuru vardı yüzünde, parlaktı, çiçek gibi beyazdı, geceleyin onun yüzünün ışığında iğneye iplik takardı mübarek annelerimiz. Lakabı Betül’dü, çünkü iffeti dillere destandı, hayız ve nifas kanından temizdi. Öyle iffetliydi ki, vefat edeceğini anlayınca vasiyet etmişti, ‘bedenimi kimse görmesin, beni kocam Ali yıkasın, Ebubekir’in hanımı Esma binti Ümeys de yardım etsin’ demiştir. Yine vasiyet ederek, Cennetül’baki kabristanına geceleyin defnedilmesini istemiştir. Günümüzde daracık kot pantolonlarla gezen, dizinden yukarıda mini etekler giyen, kasaplık etler gibi yarı çıplak sokakları dolduran, bütün vücut hatlarını gösteren şekilde incecik elbiselerle dolaşan utanma duyuları körelmiş kızlarımızın kulakları çınlasın. Fatıma annemizin iffetli yaşamını öğrensinler de birazcık kendilerine gelsinler.
          BİR EŞ OLARAK FATIMA ANAMIZ
     Fatıma annemizin yaşı on beşe ulaşınca Hazreti Peygambere akraba ve damat olmak için Ebubekir de, Ömer de istemiş, ancak göklerde nikahı Ali’ye kıyıldığı için Efendimiz (sav) yeğeni Ali’nin istemesini beklemiş, birçok hikmet gereği olarak ona vermiştir. Peygamberimiz (sav), kızı için mehir olarak 450 dirhem gümüş takdir etmiş, Hazreti Ali (RA) zırhını veya atını satarak bu mehri vermiştir. Evet, mehir Allahın emridir ve kadının doğal hakkıdır.  Hazreti Peygamberin de muradı kadınların bu hakkını teslim etmek ve ümmetine örnek olmaktır. Fatıma annemiz ise kedi payına mehir istememiş, kıyamet günü mümin hanımlara şefaat etme hakkı istemiştir. Efendimiz, ‘bana melek gelerek Fatıma’nın cennetliklerin hanım efendisi olduğunu söyledi’ buyurmuştur. Fahiş mehirler isteyerek evlilikleri zorlaştıran babalara ve evlilik adayı kızlara burada dersler vardır.
    Fatıma annemizin mütevazı ve sade bir ev hayatı vardı. Ceyizi; bir kadife örtü, hurma lifinden bir yastık, iki el değirmeni, deriden iki su kabı (iki tulum) idi. Evlendiğinde ev eşyasının hepsi bu kadardı. Onun zamanında da günümüz kadar olmasa bile eşyası yüklü evler vardı. Ama o dünyada bir misafir gibi sade yaşadı. Kamyonlar dolusu beyaz eşya aldıran, eşyaya doymayan, her yıl modeli eskidi diye mobilyalarını değiştiren lüks meraklısı ev hanımlarımız Fatıma annemizden dersler çıkarsınlar.
      Fatıma annemiz hamarattı, elinden her iş gelirdi, devlet reisinin kızı olduğu halde hizmetçisi yoktu, ev işlerini kendisi yapardı, evin geçiminde kocasına destek olurdu. El değirmeninde ununu öğütür, fırında ekmeğini pişirir, keçilerini sağar, uzak mesafedeki kuyudan evine su taşırdı. Bir defasında peygamber babasından esir kızlardan bir hizmetçi istemiş, evsiz barkız fukaranın (ashab-ı suffanın) hakkı diye Efendimiz çok sevdiği kızının bu iteğini geri çevirmiş, onun yerine tespih duasını tavsiye etmiş, ‘33 defa subhanallah, 33 defa elhamdülillah, 33 defa Allahü ekber demen hizmetçiden senin için daha hayırlı’ (Buhari) buyurmuştur. Bir eli yağda bir eli balda, altında araba gezen, evinde hizmetçi kullanan hanımlarımız Fatıma annemizin tevazuunu, hamaratlığını ve kanaatkarlığını düşünerek çok şükretsinler.
      Fatıma annemiz hep eve kapanıp oturmamış, seferlere, savaşlara katılmış, yaralıların yarasını sarmış, gazilere su taşımıştır. Uhut savaşında Efendimizin dişi kırılıp dudağı yarılınca ilk koşan o olmuş, hasır külünü yarasına basarak kanın durmasını sağlamıştır.
    Evet, Fatma annemiz babasına düşkün, merhamet ve şefkat dolu bir kızdı. Efendimizin defni esnasında üzerine toprak atan Enes bin Malik’e, ‘babamın üzerine toprak atarken eliniz nasıl vardı’ diye ağlamıştır. Mekke döneminde daha çocukken Kabe’nin yanında namaz kılarken babasının üzerine atılan işkembeyi ağlayarak o almıştır.
    Evet, Fatıma annemiz on yılı bulmayan evlilik hayatında beş çocuk dünyaya getirmiş, Hasan, Hüseyin, Muhassin isminde üç oğlu, Ümmükülsüm ve Zeynep isminde iki kızı olmuş, oğlu Muhassin küçükken ölmüştür. Çocuk doğurmak istemeyen, hatta kürtaj olan, bir-iki çocuğu bile kendine yük gören hanımlarımızın Fatıma annemizden alacağı çok dersler var.
     Sonuç olarak, günümüzde dünyanın dört bir tarafında feyiz ve bereket dağıtan seyyidlerin ve şeriflerin annesi olan Fatıma validemiz, çocuklarıyla ve rivayet ettiği on sekiz adet hadis-i şerifle ve örnek hayatıyla günümüz İslam kadınlarına örnek olmaya devam etmektedir. O, 22 Kasım 632 de vefat etmiş, ama sadece bedenen göçmüş, sevgisi gönüllerde kalmıştır.
     Aşıklar dizelerinde onu söylemiş, ‘elim Fatıma anamızın eli olsun’ diyerek kadınlarımız asırlar boyu onun niyetine şifa dağıtmışlardır.
   Gül kokusu Muhammed’in teridir,
   Ah ettikçe karlı dağlar eritir.
   Hadice, Fatıma Hakkın yaridir,
   Onun katarından ayıra bizi! ( Kul Himmet)


Yazarın Diğer Yazıları