Vergiyi tavana yayamazsak krizlerden kurtulamayız
OLAYLARDAN DERS ÇIKARMAK
Doğa’dan Allah’a…
HASTALIK BİR NİMET MİDİR?
Köklerden Kopuş Kültürel yozlaşma
“Bedr’in Arslanları” kadar şanlı idiniz!!!
Yeni Bir Sayfa…
İletişim stratejisi
AZERBAYCAN GEZİSİ İZLENİMLERİ
SİYONİST İSRAİL’İN YIKILACAĞI GÜNLER YAKINDIR
Kazanmak İçin Mücadele Gerek
Musluktan Akan Yalanlar, Akmayan Sular
İNSAN BEYNİNİN İŞGAL EDİLMESİ
İKİ DEYİM
Kim ne derse desin İYİYİZ
Olmaklık Üzerine Bir Aynadan
iPhone 17 almayın, TOGG alın
Basit hatalar ağır fatura
TRAFİK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İŞTE BURADA!
Efsanelerin Yemişi
Rakamlarla Otomobil Piyasası
Bizim geleneğimizde görev istenmez, verilir. Bizzat Peygamber Efendimizin sözü vardır. Yemen'den birileri gelmiş, kendisinden görev istemişlerdir. "Biz isteyene, haris olana görev vermeyiz” buyurmuştur. Layık olan, emaneti taşıyabilecek olan davet edilir ve görev tevdi edilir.
Peygamberimiz (sav), Ebu Zer Hazretlerine hitaben, "Ya Eba Zer, yönetici olma, çünkü sen zayıfsın” buyurmuştur. Mekke'nin fethi günü henüz müslüman olmadığı halde Kabe'nin anahtarlarını daha önceden taşıyan Osman bin Maz'un'a vermiştir. Çünkü Kabe'nin anahtarlarını taşıma görevi (Hıcâbe) asırlardan beri o aileye aittir. Ayrıca ayet gelmiştir "Emanetleri ehline verin” diye.
Ehil kim? Elbette başarısıyla kendisini ispat eden, verilen görevleri hakkıyla yapan ve menfaat beklemeyen, emaneti üstüne alınca değişmeyen, tevazuunu koruyan ve istişareye hep açık olan.
Ehliyet bilgiyle, görgüyle, tecrübeyle kazanılır, bir de doğuştan getirdiği meziyetlerle ehliyet sahibi olunur. Bilgi ve tecrübenin yanı sıra doğuştan da yöneticilik kabiliyetine sahip olmak gerekir. Yöneticilik ayrı bir kumaştır, Rabbimiz herkese vermemiştir. Yöneticilik sabrı gerektirir, sosyalliği ve iletişimi gerektirir, alan el değil veren el olmayı gerektirir, sıcaklık ve dost canlısı olmayı gerektirir, koşmayı, yorulmayı, vefayı gerektirir. Hepsinden öte sevgiyi, aşkı, dava şuurunu, adaletli olmayı gerektirir. Kin tutmak, intikam peşinde olmak, ayırmak yöneticinin kitabında olmaz.
Makamlar ve mevkiler hep birer emanettir. Kul, emaneti yüklenince değişmemeli, kibre kapılmamalı, geçmişini unutmamalı, tevazu içinde olmalı, yanındakine sahip çıkarken karşısındakini de kazanmalı.
Şöyle tarihe baktığımız zaman en çok bilinen dört padişah vardır, dördü de alimlere değer vermişler, dua almışlar, şecaat ve cesaretleriyle öne çıkmışlardır. Fatih, Yavuz, Kanuni ve 2.Abdulhamit. Hepsi hocalarının önünden geçmemiş, tasavvuf büyüklerinin önünde diz çökmüşlerdir.
Gönümüzde iki tür yönetici vardır: Atananlar ve seçilenler. Devlet başkanı dışında aslında seçilenler de bir şekilde atanmaktadır. Dolayısıyla atanan kadar atayanların da sorumluluğu büyüktür. Seçenler de seçilenler de nihayet insandır, hata yapabilirler. Hatadan dönmek fazilettir.
BAŞKAN ADAYLARINDA GÖRMEK İSTEDİKLERİMİZ
KUR’AN’DA YAHUDİ PROFİLİ
HEDEF TÜRKİYE
İSLAM BARIŞ GÜCÜ ŞART
GAZZE YANARKEN YÜREK YANMAZ MI?
İSRAİL’İN ZEVALİ YAKIN
CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI
EĞİTİM POLİTİKAMIZ GÖZDEN GEÇMELİ
ÖZENTİLİ BİR KUŞAK VAR
İLAHİ UYARILAR DEVAM EDİYOR!