İktidar Olmak Muktedir Olmak mı?

Bu ülkede bugüne kadar hiçbir iktidar tam olarak muktedir olamamıştır. Vesayet odakları her dönemde hep var olagelmiştir. 1923'te kurulan sistem böyle kurgulanmıştır. On altı yıldır iktidarda olan AK Parti Hükümeti de maalesef o iktidar olup da muktedir olamayan hükümetlerdendir.

Geçmişte ellili yıllarda, on yıllık iktidarında Demokrat Parti muktedir olmaya uğraştı, sonunda darbeyle devrildi, lideri ve iki bakanı asıldı. Altmışlı ve yetmişli yıllarda Adalet Partisi yani Demirel hükümetleri de muktedir olmak için çabaladı, o da bir darbeyle alaşağı edildi. Seksenli yıllarda Anavatan Partisi iktidar oldu ancak o da tam muktedir olamadı, lideri Turgut Özal şüpheli bir şekilde öldü veya öldürüldü. Geçmişten dersli Demirel doksanlı yıllarda tekrar iktidara geldi ancak muktedir olmak iddiasından vazgeçti, ayakta kalmak için vesayet odaklarıyla birlikte hareket etmeyi yeğledi. Doksanlı yılların sonunda gelen çok partili- koalisyon hükümetleri de "muktedir olmak” gibi bir iddia taşımadılar ve hiç muktedir olamadılar, bu dönemde ipler tam olarak vesayetçilerin eline geçti. Davulu hükümetler yani seçilenler taşıdı, tokmağı onlar vurdu.

Nihayet 2002'de iktidara gelen, hem de ezici bir çoğunluğa neredeyse üçte iki milletvekiline sahip olan Ak Parti yine bu vesayet çemberini kıramadı, vesayetçilerle ortak hareket eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in emekli olmasını bekledi. 2007'de hem başbakanlık hem de cumhurbaşkanlığını elde den AK Parti vesayet zincirini kırmaya yeltenmişken 17-25 Aralık 2013 Yargı, 15 Temmuz Asker darbe teşebbüsleriyle karşılaştı. Çok şükür Ak Parti iktidarı milletten aldığı destekle, birlik ve beraberliğini koruyarak liderinin cesareti sayesinde bütün bu saldırıları ve darbe teşebbüslerini savmayı başardı. Bunları savdı mı, tarihe gömdü mü, sadece öteledi mi, o da belli değil.

Geçen hafta Danıştay'ın "Andımız” kararından anlıyoruz ki vesayetçiler devleti arkadan yönetmeye devam ediyorlar, hazır kıta pusuda bekliyorlar, arada bir dişlerini gösteriyorlar, ırmağın altındaki kuzuya yukarıdaki kurdun dediği gibi, "sakın suyumu bulandırma, bak yerim” diyorlar.

1933 yılından beri okullarda söyletilen, Reşit Galip gibi din karşıtı, Arapça ezan ve ibadet karşıtı bir Milli Eğitim Bakanının kaleminden çıkan ve uygulamaya sokulan, içinde Osmanlı bakiyesi bu milleti ayrıştırıcı ögeler taşıyan "Andımız” marşını bu hükümet bundan beş yıl önce kardırmıştı. Kanun değil, yönetmelik hükmüydü ve hükümetin tasarrufundaydı. Bir insanın sözleriydi, asla kutsal bir metin de değildi. CHP'nin itirazı üzerine mahkemeye intikal eden, beş yıldır Danıştay raflarında bekleyen Andımız Marşı, bu günlerde manidar bir şekilde raflardan indirildi, AK Parti hükümetinin beş yıl önceki kararı iptal edildi. Evet, Danıştay, on altı yıllık hükümete meydan okurcasına, AK Parti- MHP ittifakını da bozmayı hedefleyerek bir seçim arifesinde "Andımız'ı kaldıran yönetmeliği iptal etmiş, adeta gündeme bir bomba gibi düşürmüştür. Zaten karışık olan gündemi daha da karıştırmış, AKP-MHP ittifakını da bozmayı başarmıştır(!) Buradan anlıyoruz ki AK Parti hükümeti, bugüne kadar yargı erkini sadece seyretmiş, hiç bir zihniyet değişimine yol açamamış. On altı yıldır on binin üzerinde hakim ve savcı alındığı halde yüksek yargıda bir zihniyet değişimi yaşanmamışsa soruyoruz; "bu Hükümet "kendi eliyle vesayetçileri mi seçti?”

Evet, vesayet odaklarını kırmak için başkanlık sistemine geçildi. "Acaba tek başlı bir sistemle bu ülke yönetilirse, vesayetçiler yok olur mu” diye düşünüldü. Gördük ki başkanlık da henüz etkili olmamış, vesayetçi odaklar devletin üzerinde bir kabus gibi duruyor, kimse onları oradan alamıyor.

Bugünden tezi yok, gözler yüksek yargının üzerine çevrilmeli. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay sadece adaleti ayakta tutmalı, hukukun içinde kalmalı, Anayasaya ve kanunlara uygunluğu denetlemeli, "yerindelik denetimi” yaparak kendini yasamanın yerine koymamalı. Vesayet artıkları, pusuda bekleyenler emekli yapılmalı, daha demokrat olanlar, bu milletin değerleriyle daha barışık insanlar buralara gelmeli. Aksi halde uykularımız kaçmaya devam edecek, "başörtü yasağı geri gelir mi, tekrar ezanımız Türkçeleşir mi?” korkusunu hep taşıyacağız. Nitekim bir CHP'li vekil "sıra ezanın, ibadetin Türkçeye döndürülmesinde” dedi. Bunlar iktidara gelirse vesayetçilerle el -ele verip tekrar o yasakları geriye getirecekler.

Evet, bir önemli seçimin dahi arifesindeyiz. Gözümüzü açmalı, basiretimizi, ferasetimizi göstermeli, vesayetle mücadele eden Hükümetin arkasında durmalıyız. Sesimizi yükseltme zamanı, kapı kapı dolaşıp bu iktidarı tahkim etme zamanı.

Yazarın Diğer Yazıları