İsrafın Düşündürdükleri

Toplum olarak önemli sorunlarımızdan birisi de israftır. İsraf, Allah'ın verdiği nimetleri yerinde kullanmamak,  gereksiz ve uygunsuz harcamak, aşırı gitmek, hak sahibine hakkını vermemektir. İsraf, bir çeşit zulümdür, nankörlüktür. Müslüman, "mal benim, beden benim, sağlık benim, ömür benim, istediğim şekilde harcarım, kullanırım, yaşarım” diyemez. Malımızın da, ömrümüzün de, sağlığımızın da gerçek sahibi Allah'dır, bu nimetleri bize Allah vermiştir. Dolayısıyla O'nun emri doğrultusunda harcamak, kullanmak ve yaşamak zorundayız.

    Evet, ibadetin bile israfı vardır. Efendimiz (sav), her gün oruç tutmak isteyen bir sahabiye, "En fazla Davut'un orucunu tutabilirsin, O bir gün tutar bir gün yerdi” buyurmuştur. İnsanın üzerinde bedeninin hakkı vardır, ailesinin hakkı vardır. İbadette bile aşırılığı hoş görmemiştir Peygamberimiz.

    Anadolu'da güzel bir geleneğimiz var; düğün yemekleri. Bahar aylarıyla birlikte düğünlerimiz ve düğün yemeklerimiz başlamış, genellikle her hafta sonu bir dostun düğününe katılmaktayız. Sünnete dayanan bu düğün yemeği geleneğimiz Anadolu'da daha bir canlı olarak yaşatılmakta. Hemen her düğün sahibi misafirlerine ikramda bulunmakta. Dini literatürümüzde bu yemeğe "velime” diyoruz. Velime sünnettir. Bizzat Peygamber Efendimiz (sav) hanımlarıyla izdivacında ve kızlarının düğününde misafirlere ikramda bulunmuştur. Evlenecek bir sahabiye de, "Bir koçla da olsa (evlim!) yani velime ver,  ikramda bulun” buyurmuştur. Evlenecek yavrumuzun saadeti için, bereketli bir evlilik hayatı geçirmesi için fakir- fukaranın da çağrıldığı bir yemek ikramı kuvvetli bir sünnet olarak milletimiz tarafından yaşanmaya ve yaşatılmaya devam ediyor. Belki bu yüzden ayaktayız, çevre ülkelerin başına gelenler bizim başımıza gelmemektedir. Efendimiz buyurur, "az sadaka çok belayı savar”.

    Düğün yemeklerimizde yapılan israfa dikkat çekmek istiyorum: Son yıllarda düğün yemekleri salonlarda profesyonel şirketler tarafından belli sayıda davetlilere verilmeye başladı. Çoğu zaman da seçkinler ve tuzu kurular davet ediliyor. Bu salon yemeklerinde maalesef fakir- fukara bulunmuyor, yoldan geçenler iştirak edemiyor. Çünkü davetli sayısına göre yemek çıkıyor,  yabancı bir vatandaş bu sofralarda yer bulamıyor. Halbuki düğün yemeğinden amaç, dua almaktır.  Mazlumlar, ihtiyaç sahipleridir, işi -gücü olmayanlar, kıt-kanaat geçinenler, ezilenler Allah katında duaları makbul kullardır. Fakir fukaranın çağrılmadığı düğün yemekleri için Efendimiz, "en şerli sofralardır” buyurur.

     Eskiden Anadolu köylerinde ve mahallelerde çevredeki haneler ayırmadan davet edilir, bu sofralara yoldan geçenler de otururdu. Halen de birçok insan evinin önünde, cadde  ve sokak ortasında düğün yemeğini vermekte, herkes bu sofralara oturabilmektedir. Sünnete uygun olan da budur.  Düğün sahibi kimseyi kıskanmaz,  "sen niye geldin” demez. Hatta davet edilmeden gelen dostları için sevinç duyar, memnun olur düğün sahibi. Çünkü nasibi olan yer. İnsanlar bütçesine göre yemek çıkarır, her geleni doyurmak zorunda değildir.

    Evet, günümüzde yemekler özel ekipler, profesyonel aşçılar tarafından yapılmaktadır, düğün sahibinin sadece parası konuşmakta, hiçbir telaşeye katılmamaktadır. Düğün sahibi de misafir gibi yemeğe iştirak etmektedir. Herkes imkanı nispetinde siparişte bulunmakta, beklenen misafir gelmeyince artan yemekler çoğu zaman dökülmekte, köpeğe- kediye verilmektedir. Çok zaman sofrada etle dolu tabaklar kalmakta ve çöp tenekesine gitmektedir. Aylarca bir lokma et görmeyen nice fakir -fukara vardır. Bu artıklara muhtaçtırlar ama onlara bu artan ve dökülen yemekleri ulaştıracak, organize edecek insanlar yok maalesef.

  Geçen katıldığım bir düğünde de gözlemledim, çöp tenekesi etle doluydu. O güzelim etli bamya çorbalarının, zerde ve irmik helvalarının yarısı çöpe dökülmekteydi. Halbuki nice fakir sofrasında o artıkları da yiyebilirdi. Peygamber  Efendimiz (sav), "Mü'minin artığı mü'mine şifadır” buyuruyordu. Son yıllarda evlerimizde bile ortak tabak kullanmaz olduk. Tabakta artanlar hep çöpe gitmektedir. Kimse kimsenin artığını yemez oldu. İşte burada anne-babalara görev düşüyor. Yetişen kızlarımıza özellikle öğretilmeli, yemek artıklarını çöpe dökmesinler. Ya evde buzdolaplarında saklayıp tekrar sofraya getirmeli, ya da bir komşuya gönderilmeli. Hiç yapamazsak müstakil olan evlerimizde keçi, koyun, tavuk ve kedi gibi evcil hayvanlar besleyerek bu yemekler değerlendirilmelidir. Çöpe atılan, fosepfiğe boşaltılan yemekler için büyük vebal altındayız. Cinden ve şeytandan kaynaklanan birçok psikolojik hastalığın sebebi, bu çöpe atılan, ayak altına düşen yemek ve ekmek atıklarıdır.

    Evet, birileri düğünlerde atılan-dökülen yemeklere el atmalı; bunlar toplanıp  mahalle kenarlarındaki fakir –fukaraya, garip-gurebaya iletilmeli, onların da etli yemek yemelerine yardımcı olunmalıdır. Böylece hem büyük bir israfın önüne geçilmiş olur hem de birçok insanın duası alınır. Rabbimiz, "Yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz. Çünkü Allah müsrifleri sevmez”. "Saçıp savurmayınız, saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir” buyurur.

 


Yazarın Diğer Yazıları