İstişare, Şura, Demokrasi

 Genel olarak yönetim sistemlerini ikiye ayırıyoruz: Diktatörlük sistemleri, İstişare- Şura sistemleri. "Otokratik sistemler, Demokratik sistemler” diye de ayırabiliriz.. Demokrasi dediğimiz, insanlığın son buluşu olan demokratik sistemlerin aslı da "Şura Sistemi”dir.  Tarihi süreçte her iki sistemi de görüyoruz. Birileri demokratik sistemleri Magnakarta ile başlatsa da Peygamberlerin getirdiği ilahi sistemin de temelinde Şura –İstişareye dayalı sistem vardır. Rabbimiz, Kur'an'ında Davut ve Süleyman gibi idareci- yönetici peygamberlerden söz ettiği gibi, İsa ve Yahya gibi abit ve zahit peygamberlerden de söz eder. Yani peygamberlerin bir kısmı sadece tebliğ ile meşgul olurken, bir kısmı da tebliğin ve irşadın yanında devlet kurmuş ve devlet idare etmiştir. Peygamberimizde iste bütün peygamberlerin özellikleri, faziletleri birleşmiştir. Hem bir şehir devleti kurmuş ve başkanı olmuş, seferde ve savaşlarda kumandanlık yapmış, hem gecelerini ibadetle geçirmiş, zühdün ve takvanın en yüksek derecelerini yaşamış, hem sıradan insanlar gibi davranmış, hanımlarına yardım etmiş, dağda çalı çırpı toplamış, en ideal biçimde kocalık ve babalık örnekliğini göstermiş. Bütün bu görevlerinde hayatı boyunca istişareyi hiç bırakmamış, savaş kararı alacağında sahabesine danışmış, bir umre seferinde hanımının tavsiyesine uymuş ve dünyevi işlerde hep işi uzmanına bırakmış.  Evet, Peygamberimiz vahiyle destekleniyordu, onu yönlendiren, yanlılarını düzelten bir yüce kudret, yüce irade vardı, hayatı boyunca o yüce kudretin himayesi, muhasebesi ve murakabesi altındaydı. Böyle vahiy destekli ledünni ilmin sahibiyken, "ben her şeyi bilirim edasında olmadı, bilmediği konularda, belki de bize örnek olmak, sahabenin gönlünü almak ve sahabeye değer verdiğini hissettirmek için onlara danıştı, onlarla istişare etti. Nitekim ayetlerde Rabbimiz, "onlarla istişare et”, "onların işleri kendi aralarında şura iledir” buyurdu.  Evet, bugün rejimimizin adı Cumhuriyet ve bir ileri şekli demokrasi. Cumhuriyet çoğunluğun idaresi demektir. Demokrasi ise çok partili bir sistem, her bireyin hakkının korunduğu, her bireye söz hakkının- seçme hakkının tanındığı demokratik rejimdir. Cumhuriyette seçilmiş bir meclis olur ama çok parti olmayabilir, çoğunluk azınlığa hükmeder. Demokraside ise azınlığın hakları da korunur, birden çok partinin yanında sendikalar, odalar ve dernekler gibi sivil toplum örgütleri de yönetimde, karar mekanizmalarında söz sahibidir.  Dolayısıyla hiç bir politikacı, siyasetçi, yönetici "ben yaptım oldu” diyemez. Muhtarından, belediye başkanından, milletvekiline ve bakanına kadar herkes halka kulak vermek, halkın isteklerini, inançlarını ve temayüllerini dikkate almak zorundadır. Aksi halde Suriye'nin, Irak'ın, Libya'nın durumuna düşmek kaçınılmazdır.  Sayın Cumhurbaşkanı da geçenlerde vurguladı, "Ve şavirhüm fil emri” (onlarla istişare et) ayetini okudu. Ve İslam dünyasının ve teşkilatların dikkatini çekti. Parti teşkilatlarında, Belediye meclislerinde uzun uzun istişareler olmalı, herkese kulak verilmeli, yanlışlar söylenmeli, en önemlisi halkın nabzı tutulmalıdır. Halkın nabzını tutmayanlar, halka rağmen "ben yaptım oldu” diyenler hep kaybetmiştir. Demokrasilerde bir oyun önemi vardır, çobanla profesörün oyu eşittir.  Atalar güzel söylemiş: "Danışan dağları aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış”.

Yazarın Diğer Yazıları