Kılıçdaroğlu Vakası

Kılıçdaroğlu, bir Alman dergisine verdiği mülakatta öyle bir laf etti ki, yenilir yutulur değil. Bir turizm mevsiminde milyonlarca insanımızın ekmek yediği turizm sektörüne balta vurmaktan çekinmedi, "Türkiye'ye gelmeyin, can ve mal güvenliğiniz yok” dedi. Bu laf cehaletin, gafletin hatta ihanetin son kertesidir. Kılıçdaroğlu, kendi ayağına kurşun sıkmıştır, yediği tekneye tükürmüştür. Sebebi de, kumaşının devlet adamlığı kumaşından olmaması. Bu da başta CHP'nin olmak üzere bu ülkenin talihsizliği. Geçen bir yazımızda da dediğimiz gibi bu topraklarda güllerin yanında dikenler de yetişmiştir, devlet adamlarının yanında illet adamlar da çıkmıştır.   Devle adamlığını anlatan o yazıyı bir kez daha hatırlıyoruz: Devlet adamlığı kumaşı maalesef herkese nasip olmuyor. Çünkü o kalitesiyle, deseniyle, markasıyla özel bir kumaş. O kumaş herkesin sırtına aynı şekilde oturmuyor, yakışmıyor. Herkes o kumaşı giyemiyor, giyse de taşıyamıyor.  Tarih boyunca bütün topluluklar, güven ortamında yaşayabilmek ve geleceğe güvenle bakabilmek, can, mal ve namusunu koruyabilmek için devletler ve devletçikler kurmuşlar, bu devlet ve devletçikler devlet adamları sayesinde yaşamış ve yaşatılmışlardır. O devlet adamları ki, kumaşları özeldir, devlet ve millet onların hep önceliğidir, onlar devlet ve millet için yaşarlar, milletin kutsalı onların da kutsalıdır, milletin değerleri onların da değerleridir. Onlar milletiyle bütünleşmişlerdir, millet ne ise onlar da odur, aynı çorbayı içerler, aynı sofraya otururlar, aynı mabede giderler, aynı duyguları ve inancı paylaşırlar. Onlar milletin arasında suda balık gibidirler. Balık nasıl susuz yaşayamazsa devlet adamı da milletinden ayrı yaşayamaz. Onlar milletiyle vardır veya yoktur. Asla kendi kişisel egolarını milletin ihtiyaçları önünde tutmazlar, hep devletin ve milletin menfaatini tercih ederler, gerekirse o millet uğruna ölmesini de bilirler.  Bugünkü siyaset adamlarımızı bu ölçülere vurduğumuz zaman çok azı imtihanı kazanır, sınıfı geçer, kalburun üzerinde kalır, onlar da milletten aldıkları destekten bellidir.   Evet, bir kirli senaryo ve proje sonucu (kaset komplosuyla) CHP'nin başına getirilen Kılıçdaroğlu, sol siyasetin yüz karasıdır. Bu güne kadar yaptığı sadece iftira ve çamur siyaseti. "Çamur at izi kalsın” felsefesiyle hareket etmiş, Sayın Tayyip Erdoğan'a dil uzatmayı, çamur atmayı siyaset sanmıştır. Dişe dokunur hiçbir politika üretmemiş, hükümetin güzel hizmetlerinin tek birisine dahi teşekkür etmemiş, bir tek faydalı icraata imza atmamış, hep engelleme yoluna gitmiş, soluğu hep Anayasa Mahkemesinin kapısında almıştır. Sayın Tayyip Erdoğan'ı yıpratmak için belden aşağı vurmalar mı dersin, Cumhurbaşkanı'nın ailesine ve namusuna saldırmalar mı dersin, diktatör yakıştırmaları mı dersin, Tayyip'in aile bireylerine iftiralar atmak mı dersin, her duyduğunu araştırmadan konuşmak ve çamur atmak mı dersin, ağzından argo küfürler savurmak mı dersin, dünkü sözünü bugün inkar etmek ve çark etmek mi dersin, her türlü kirli tezgahta bulunmuş, her yolu denemiş, bir türlü Sayın Tayyip Erdoğan'ı milletin gönlünden düşürememiştir. Aksine o Tayyip Erdoğan'a saldırdıkça millet Tayyip'e daha çok sarılmış, adeta onun saldırıları tersine etki yapmıştır, Tayyip'i milletin gönlünde büyütmüştür.   Bu millete yapılın en büyük ihanet diyebileceğimiz 15 Temmuz darbe girişimine bile "senaryo” dedi, kontrollü darbe dedi. Darbeciye hırsıza hiç suç bulmuyor, hep darbenin karanlık noktalarından bahsediyor, darbenin içerisinde Sayın Tayyip Erdoğan'ın varlığını ima ediyor. Bu kadara da pes doğrusu.  Evet, bu millet kendisine "Çarkçı Kemal” unvanını yakıştırdı. Çünkü çarklarının haddi hesabı yok. Son çarkı da "Yenikapı Mütabakatı”ında görüldü. Önce katılmayacağım dedi, sonra baskıya dayanamadı Yenikapı mitingine katıldı, alkış aldı, arkasından yine çark etti. Belli ki kendi halinde değil, ip başkalarının elinde. Sanki suç darbecilerin değil, darbe yapılan hükümetin. Darbecilere yanlış yapılıyormuş, hukuka uyulmuyormuş, AK Parti'deki uzantılarına dokunulmuyormuş, vs.(!)  17-25 Aralık hukuk darbesini alkışlayanların başında Kılıçdaroğlu vardı. 15 Temmuz darbesi de onun devamıdır. Dolayısıyla 17-25 Aralık'ı darbe olarak görmeyenler 15 Temmuzu da darbe olarak görmediler. 15 Temmuz Darbecileri başarılı olsaydı ilk sevinecekler de onlardı. Çünkü devlet adamlığı kumaşını sırtında taşımayanlar devleti değil, egolarını öncelerler. Bu iktidarı zayıflatacak, yıpratacak ve yıkacak her senaryonun içinde olmayı kendilerine görev bilirler devlet adamı olamayanlar. Kendi devletini, hükümetini giderler yabancılara şikayet ederler. Kendi milletinden değil yabancılardan güç ve destek alırlar. Kendi ikballeri içi her türlü senaryonun içinde yer alırlar.  Devlet adamı kumaşını giyenler bellidir; mermiler ve savaş uçakları altında ölümden korkmadılar, kaçmayı düşünmediler ve milletine sığındılar, milletiyle beraber darbecilere karşı canlarını ortaya koydular.  Evet, 15 Temmuz tam bir turnusol kağıdıdır. Devlet adamlarıyla illet adamları ayırmıştır. O devlet adamlığı kumaşını giyebilenlere, izzet sahiplerine ne mutlu.

Yazarın Diğer Yazıları