Komşuluk Üzerine

Bir toplumun ihya ve inşası yukarıdan değil aşağıdan başlar, başlamalıdır. Yukarıdan yapılan müdahaleler, inşa ve ihya hareketleri, toplumu dizayn projeleri her zaman isyanlara, direnmelere sebep olmuştur. Toplum yok yerden gerilir, kaos ve teröre kapı aralanır. İnşa ve ihya, değişim ve dönüşüm, daha doğrusu ıslah önce bireyden başlar, daha sonra aile, mahalle, ene son olarak da tüm topum ihya, inşa ve ıslah edilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) cahiliye toplumundan dünyanın en medeni toplumunu inşa ederken, cahiliye toplumunu ıslah edip yıldız bir toplum ortaya çıkarırken bireyden başlamıştır. Mekke döneminde on üç yıl boyunca ev toplantıları yaparak, bireyleri tek tek ikna ederek bir cemaat oluşturmuş, bu cemaatle devlete gitmiştir. Tebliğ ettiği dini bırakması karşılığında kendine teklif edilen Mekke başkanlığını, toplumun liderliğini, en büyük zenginliği elinin tersiyle itmiş, "sağ elime güneşi sol elime ayı verseniz ben bu davadan vazgeçmem, bu dini yayma ve tebliğ davasını bırakmam” demiştir. Çünkü bu bir ilahi görevdir.  Evet, bireyi ıslah ederken, mahalleyi ihya ederken, toplumu inşa ederken komşuluk ilişkilerinden başlamak önemlidir. Komşuların birbirini görüp gözetmediği, selamlaşmadığı, yardımlaşmadığı, dayanışmadığı, birbirine evinin kapısını açmadığı, canını, malını, namusunu emanet etmediği bir toplum hiçbir zaman geleceğe güvenle bakamaz, bir ve bütün kalamaz, dış saldırılara karşı güçlü ve mukavim olamaz.   Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, komşulukla ilgili onlarca ayet var. Bu ayetlerde komşuların dininden, etnik aidiyetinden bahsedilmez. Yani komşular dinine, etnisitesine göre ayrılmaz, ayrıma tabi tutulmaz. Neye inanırsa inansın komşu komşudur, komşuluk haklarına sahiptir. Komşular dinine göre ayrılmazken, Kur'an'da üç çeşit komşudan bahsedilir. Bunlar; yakın komşu, uzak komşu ve akraba komşu. Hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki yakın komşu, evimize her cihetten yakın olan kırk evdir. Veya kapımıza en yakın kırk ev yakın komşudur. Mahallemizde ve köyümüzde yaşayan diğer insanlar da uzak komşuyu teşkil ederler. Bir de akraba komşularımız var ki bunlarla hem kan bağımız var, hem de komşuluk bağımız var. Dolayısıyla diğer komşulara göre bunların üzerimizde üç hakkı vardır: İslamiyetten doğan kardeşlik hakları, akrabalık hakları ve komşuluk hakları vardır. Zekat ve fitreler öncelikle bunlara verilir. Müslüman olan yan ve yakın komşularımızın İslam kardeşliği ve komşuluk hakları vardır. Gayrimüslim komşularımız varsa bunların sadece komşuluk hakları vardır. Bunların da canları, malları, namusları bize emanettir. Zekat ve fitre dışında bunlara da maddi yardım yapılmalı, soframızda ağırlanmalı, çorbamızdan ikram edilmeli. Bunlar da hastaysa ziyaret edilmeli, sıkıntıları varsa giderilmeli, ihtiyaçları karşılanmalı, hal ve hatırları sorulmalıdır.  Cumhuriyet döneminde Anadolu'nun içlerinde gayrimüslim komşularımız çok kalmadı. Güneydoğu Anadolu'da, Hatay'da, Antep'te, Mardin'de, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropol şehirlerde gayrimüslim komşularımız az da olsa vardır. Dinleri kendilerine aittir, asla dışlamak doğru değildir. Nitekim Selçuklu ve Osmanlı zamanlarında aramızda yüzde yirmiyi bulan gayrimüslim komşularımız vardı. Onlar bize saygılıydı biz de onlara. Ramazan gününde yanımızda yeyip içmezlerdi, hatta bizi iftara davet ederlerdi. Biz de onların düğünlerine hediyelerimizle giderdik. Hayvanlarımızdan yaptığımız peynirlerimizden onlara da ikram ederdik. Yokluğumuzda evlerimizi onlara emanet ederdik. Onlar bizim camimize biz de onların kilisesine gitmezdik ama ibadetlerini, ayinlerini saygıyla karşılardık. İşte özlediğimiz, dinimizin de istediği komşuluk anlayışı budur. Bu bayram da komşuluk ilişkilerimizi lütfen bir daha güzden geçirelim.

Yazarın Diğer Yazıları