Mülteciler Bize Emanet

Konya'mızın merkezine ve ilçelerine sığınmış, mülteci ve muhacir olarak gelmiş birçok Suriyeli ve Afganlı, hatta Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz var. "Kardeşlerimiz” diyorum, çünkü biz onlarla İslam kardeşiyiz. İslam kardeşliği Müslüman olmayan öz-kan kardeşten önce gelir. İslam, bu ümmetin tamamını, yani bir milyar altı yüz bin insanı kardeş yapmıştır ve bize sorumluluk yüklemiştir. "Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu zalime teslim etmez”. Efendimiz (sav), "Birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz” buyurur. Cenab-ı Hak da, "Mü'minler ancak kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını bulun, ıslah edin ve Allah'tan kokun ki merhamet olunasınız.” buyurur.

İnandığımız din bizi on dört asır önce, hatta Hazreti Adem'den beri inananları kardeş yapmıştır. İnananlar tek bir millettir, ümmettir, sadece aramıza sun'i sınırlar çizilmiştir, renkleri farklı bayraklar altında, farklı devletler olarak yaşıyoruz ve farklı rejimlerle yönetiliyoruz. Daha yüz yıl önce aynı bayrak altında yaşadığımız Suriyeli kardeşlerimiz bugün korkudan ve ölümden kaçmışlar, çoluk çocuğunu kurtarmak için gelmişler, Esed'in askeri olmamak için gelmişler, evleri yakılıp yıkıldığı için gelmişler, bizi kardeş bildikleri için bize sığınmışlar. Ne sayarsanız sayın, bu insanlar bize canlarını, namuslarını emanet etmişler. Bu insanlara sahiplenmek, bunlarla aşımızı paylaşmak, bunlara gerekirse iş ve aş vermek bizim boynumuzun borcu, bizim dini görevimiz. Bu görev namaz, oruç gibi bize farz bugün. Ayrıca Peygamberimiz (sav), "Üç dua müstecap (kabul olan) dualardandır: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne- babanın duası”. Buyurur. Bu insanlar hem mazlum hem misafir. Birazcık empati yapalım, onların yerine kendimizi koyalım. Yağmur gibi yağan bombaların altında durur muyuz yoksa bir sığınak arar mıyız? Malımızın, canımızın, çocuğumuzun, geleceğimizin hiçbir güvencesi olmadığı, vatandaş dahi kabul edilmediğimiz, malımızın tapusunun dahi verilmediği, seçme ve seçilme haklarımızın olmadığı, hapishane gibi bir ülkede hangimiz yaşamak ister? Onlar bugüne kadar doğduğum toprak demiş yaşamış, özgürlük isteyince zalim Esed'in hışmına uğramış. işte sadece suçları özgürlük istemek, seçim hakkı istemek, eşit haklara sahip vatandaş olmak. Nihayet bu insanlara dünya sahip çıkmamış, Zalim Esed de dünyalarını başlarına yıkmış, başka zalimleri de yanına alarak kendi ülkesini zindana çevirmiş.

Evet, sınırlarının hemen dibinde, insanların özgürce yaşadığı, mazlumların ikram ve himaye gördüğü, Müslümanların bağıra basıldığı, doksan-yüz yıl evvel kendi toprakları olan bir ülkeye, yani Türkiye'ye sığınmak, bir müddet yaşamak, ülkeleri sulh ve sükuna kavuşunca geriye dönmek üzere gelmiş üç milyon mazlum ve mağdur insan var içimizde. Sadaka ve zekatlarını vermek isteyenler için işte en güzel adres.

Evet, çevremde Afganlı ve Suriyeli işçiler görüyorum, hepsi çalışıyorlar, işten dönmüyorlar, çalıştıranlar da memnun. Özellikle Afganlı mültecileri öve öve bitiremiyorlar işverenler. Kaçak yollarla gelmiş bu sığınmacı gençler, arazide kalarak para kazanıp memleketlerine gönderiyorlar, ele bakmıyorlar, çok ucuz işçiliğe razı oluyorlar. Suriyeli ve diğer mültecilerin ucuz işgücünden dolayı biliyorum ki birçok sanayici kardeşimiz kazanmış ve üretimini artırmış, birçok hayvan üreticisi ve çiftçi işçilik maliyetini aşağı düşürmüştür. Bizim insanımız bin beş yüz lirayı beğenmezken onlar bin liraya razılar ve çalışıp o parayla sekiz- dokuz nüfusu besliyorlar. İçimizde iyilerimiz, merhamet dolu insanlarımız onlara sahipleniyor, kullanmadığı fazla eşyalarını veriyor. Bir kat elbiseyle gelen bu insanlara ev veriyor, eşya veriyor. Bunlar bizim beğenmediğimiz evlerde oturuyorlar. İçimizdeki bazı fırsatçılar bunlarda yüksek kira alıyorlar.

 

Karapınar ilçemizde olduğu gibi, bir sahtekarın, bir emek hırsızının iftirasıyla yüzlerce Suriyeli töhmet altında bırakılmış ve yerinden sürülmüştür. Yine birkaç kendini bilmez-beyinsiz fitili ateşleyebilir, bu acı durum diğer ilçelerimizde de yaşanabilir. Emniyetimiz tetikte olmalı, mültecilere daha müşfik davranmalıdır. Lütfen gaza gelmeyelim, vur abalıya olmasın. Ayette buyruluyor: "Ey iman edenler, size bir fasık bir haber getirdiğinde iyice araştırın, aksi halde cahillikle bir topluluğa çatarsınız, sonra yaptığınıza pişman olursunuz”. Birkaç kendini bilmezin yanlışına ortak olmayalım ve içimizdeki beyinsizlere uymayalım, elimizden gelirse nasihat edelim. Yabancı, mülteci, muhacir bir insan durup dururken bize saldıramaz, saldıramaz. Korkudan ve ölümden kaçan bu insanlar yabancısı olduğu bir ülkede efelik yapamaz. Bir olay yaşanırsa önce fitili ateşleyen yerliler iyice araştırılmalıdır.

Çumra olarak Türkiye'nin he yöresinden gelen, hatta balkanlardan ve Kırımdan 1900'lü yılların başında mülteci ve muhacir olarak gelen insanlar hep birlikte kardeşçe yaşıyoruz. Çumra'nın kurucu unsuru da 1936'da gelen bu balkan göçmenleridir, bir mahallemizin (Bardakçı Mahallesinin) adı da göçmen mahallesi olarak bilinir. Dolayısıyla Çumralı asalette göçmen karmasıdır, göçmenlere daha çok sahip çıkan, göçmenliğin ne demek olduğunu daha iyi bilen bir ilçedir ve öyle olmalıdır. Bugüne kadar yüzlercesine, en az 600 Afganlı ve Suriyeliye iş ve aş vererek sahiplendik, barındırdık, evlerimizi açtık. Bu imajımıza zarar veren davranışlardan sakınalım. Polisimiz de bu muhacir kardeşlerimize daha müşfik, daha insanca davransın, onların can ve namus güvenlikleri üzerinde hassasiyet göstersin.

Musa Peygamberin şu duasıyla bitirelim: "İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah'ım!”.

Yazarın Diğer Yazıları