Osmanlıca Tartışmaları

2014 yılının Aralık ayı Milli Eğitim Şurasında alınan tavsiye kararlarının tartışmasıyla geçiyor. Onlarca tavsiye kararının içinde üç konu çok daha öne çıktı: Din kültürü ve Ahlak bilgisi dersinin ilkokul birinci sınıftan başlatılması, anaokulundan itibaren değerler eğitiminin verilmesi, Osmanlıca dersinin liselere seçmeli, Sosyal Bilimler ve İmam Hatip Liselerine de mecburi ders olarak konulması.  Birçok köşe yazarı özellikle Osmanlıca dersine kafayı takmış durumda. Okullarımızda yıllardan beri okutulan, çocuklarımızın eğitimine hiçbir değer katmayan bunca eften- püften derse ses çıkarmayanlar, Osmanlıca dersine ateş püskürüyorlar. Muhalefet partileri de sağ- sol demeden koro halinde Osmanlıca dersine karşı çıkıyorlar. Bu Osmanlıca ne menem şeymiş ki bu kadar insanlar korkuyor, Türk insanı korkutuluyor!
    Vay Efendim, bugünün gençliği Osmanlıcayı çözemezmiş, öğretilmesi zaman kaybıymış, gereksizmiş, ideolojikmiş, dünya ileri giderken on sekizinci yüzyılda kalmak yanlışmış, gençlerin kafasını bulandırmanın anlamı yokmuş, Osmanlıcanın bu çağda karşılığı yokmuş, tarihin çöplüğüne atılmış, Osmanlıcaya dönüş Cumhuriyetin kazanımlarına saygısızlıkmış, Türk milletini geri koyan, cahil bırakan Osmanlıcaymış, daha neler neler…
  Efendim, Osmanlıca uzaydan gelmiş bir dil midir, yoksa imparatorluk kuran bir milletin en az altı yüz yıllık resmi dili midir?  Evet, Osmanlıca bundan doksan yıl önce ismini değiştirdiğimiz devletimizin altı yüz yıl kullandığı resmi yazı dilidir. Alfabesi Arap harfleridir, Karahanlılar da, Selçuklular da, Osmanlılar da bu Arap harflerini kullanmışlar, Türkçe en doğru şekilde Arap harfleriyle yazılabilmiştir.  Osmanlı yeni bir yazı dili oluşturmuş, Farsça ve Arapça’dan aldığı terkipler  ve kavramlarla ağdalı bir saray ve edebiyat dili meydana getirmiş,  Baki ve Fuzuli gibi dünya çapında şairler yetiştirmiştir.
    Pekiyi, Osmanlıca korkusu nedir? Evet, yaklaşık bundan doksan yıl önce Arap harflerini kaldırıp Latinceyi getirenlerin duyduğu korkuyu bugünün laikçi çevreleri de duymaktadır.  1923’te bir rejim değişikliğine gidilmiş, insanların geriye dönmemesi için eskiye dair ne varsa tasfiye edilmiştir. İsmet İnönü’nün de itiraf ettiği gibi, Osmanlıcayı yani Araf harflerini kaldırmalarının amacı, Türk insanını kendi tarihinden, dininden ve değerlerinden, bin yıllık birikiminden koparıp laik- batı değerlerine bağlı bir ulus oluşturmaktı. Kısa bir zaman içinde bin yıllık tarih yeniden yazılmalı, Osmanlıya dair ne varsa kötü gösterilmeliydi. O nedenle harf devrimini on yıl gibi bir zamana yaymak tehlikeliydi.  Arap harfleriyle yazılan gazeteler, kitaplar bıçak gibi kesilmeli, tümden yasaklanmalıydı.  Sonuçta ne oldu?  O gün için yüzde on sanılan okuma- yazma oranı yeni alfabeyle birlikte bir günde sıfırlandı. Bu yazıyı dayatırken de, ikna sadedinde latince harflerin daha kolay yazılıp okunduğu ifade edildi. Olan oldu, tarihte ilk defa bir millet kendi köklerinden koptu, koparıldı. Çük şükür ki, bu milletin sözlü kültürü gelişmişti, hafızasındaki geçmişini unutmadı, geçmiş yazısını bilmese de kültürünü, değerlerini yaşamaya, Kur’an’ını orijinal dilinden okumaya devam etti. Otuzlu- kırklı yıllarda yasaklarla karşılaştı, ama bu millet evlerin bodrumlarında, tren vagonlarında Kur’an’ını okudu, unutmadı. Sadece kütüphaneler dolusu kitaplarından, arşivlerinden, tarihi belgelerinden uzak kaldı, onları okumaktan mahrum oldu, dedelerinden kalan kitapları, vasiyetnameleri hatıra olarak saklamakla yetindi. İşte bugün Milli Eğitim Şurasında alınan tavsiye kararlarının özü; Türk insanını bu özlemine tekrar kavuşturmak, babasından ve dedesinden kalan hatıra kitapları orijinalinden okuyup geçmişini rahmetle anmaktır. Diğer bir ifadeyle, yıkılan köprüleri tekrar kurup insanımızı geçmişiyle buluşturmaktır. Geçmişin görkemli medeniyet ve kültürünü gelecek kuşaklara taşımak için araçlara sahip olmaktır.
        OSMANLICA ASLINDA TÜRKÇEDİR.
  Selçuklu ve Osmanlı tarihi boyunca saray diliyle (resmi dille) halkın konuştuğu dil hep farklı olmuştur. Osmanlıda  saray dili dediğimiz divan edebiyatına Arapça ve Farsça terkipler hakim olmuş, üç dilin terkipleriyle zengin ve ağdalı bir yazı dili veya resmi dil oluşmuştur. Öbür taraftan halk köyünde öztürkçesini, Orta Asya’dan getirdiği ana lisanını konuşmaya devam etmiştir.  Okullarımızda okutulacak Osmanlıcadan kasıt, bazılarının sandığı gibi sadece divan edebiyatı değil, Osmanlının altı asır boyunca kullandığı alfabe, el yazısı ve matbu yazıdır.
   Belki Osmanlının saray dilini, Divan edebiyatını her Türk gencinin öğrenmesi ve anlaması mümkün olmayacak, ama hiç olmasa Osmanlıcanın alfabesinden öğrenilmesiyle Türk insanı geçmişiyle barışacak, öz kültürüne sahip çıkacaktır.
   Evlerimizin en mutena köşesinde hala sakladığımız ancak okuyamadığımız tapu senetleri var, mızraklı ilmihaller var, “Envarul’ Aşıkın”lar, Mesneviler, Muhammediyeler var. Yeni nesil Osmanlıcayı okuyup yazmayı öğrenirse işe bu hatıra kitapları okuyabilecek, onlarla maneviyatını tahkim edecek, dinini öğrenecek, geçmişini tanıyacak. Osmanlıca bir kitabı, bir belgeyi çöp kutularına atmayacak, okutmak için kapı kapı uzman aramayacak.  Evet, Osmanlıcaya itiraz eden laikçi çevrelerin tek korktuğu geriye dönüş. Rahmetli Menderes’in 1950 yılında imam-hatiplerin ve Kur’an kurslarının açılmasına izin vermesi, harf devriminin tahribatını biraz olsun önledi, Türk insanı hiç olmazsa Kur’an’ını okumaya devam etti. Osmanlıca dersinin müfredata girmesi kinci bir milat olacak, Kur’an yazısını daha çok insan bilecek. İnsanımız koptuğu kökleriyle buluşacak. İslam ahlak ve maneviyatı yeniden Türk gençliğinin sarıp sarmalayacak, yabancı rüzgarlar savurmayacak. Daha doğrusu meydan Abdullah Cevdet zihniyetine kalmayacak. Şunu belirtelim ki, Latinceden bu saatten sonra dönüş söz konusu değildir. Arzu edilen ve amaçlanan, bin yıllık kültürümüzün anahtarı olan bir yazıdan yeni neslin mahrum olmamasıdır. Çift alfabe bilmenin kime ne zararı olacaktır?
   Evet, Osmanlıca dersi, gençliğimizi değerleriyle buluşturacak ve barıştıracak. Artık yeni nesil Arap harfleriyle yazılmış yazıları ve belgeleri görünce, “bu karışık yazı da nedir” demeyecek, evinin köşesinde sakladığı, antika bildiği yazıları okutmak için kapı kapı dolaşmayacak.  On iki yıl boyunca ingilizce dersi görüp da iki cümle kuramayan bir nesil için, dört yıllık lise eğitiminde Osmanlıca dersi alması zaman israfı değildir. Dedesinden kalan bir kitabı, bir belgeyi okuması ona özgüven verecektir.  Edebiyat fakültelerinde ve tarih bölümlerinde okuyan üniversite öğrencilerimiz müfredattaki Osmanlıca derslerinde zorlanmayacak, liseden hazırlıklı gidecektir.


Yazarın Diğer Yazıları