Referandumun Türkiye’ye Yansıması    

Türk toplumu olarak Kuzey Irak'taki bağımsızlık referandumuna kafayı takmış durumdayız. Bu günlerde basında, siyasi ortamlarda, hatta sıradan sohbetlerde hep Barzani'yi konuşuyoruz. "Referandumun Türkiye'ye ne gibi yansımaları olur, PKK terörünü ne kadar tetikler, bizi tehdit eder mi, uzun vadede bizde de bölünmeye yol açar mı?” Gibi soruları sorup tartışıyoruz.

     Evet, Irak Anayasasına göre Kuzey Irak, yani Erbil ve çevresi özerk bir yapıya sahiptir, adeta bir devletçiktir. Kendisine ait meclisi, hükümeti, bütçesi vardır, Kerkük petrollerinden %17 pay alır. Peşmerge adıyla jandarması ve polisi vardır, Merkezi Irak yönetimine iç işlerinde, eğitim hayatında çok bağımlı değildir. Kendi bölgesinde Kürtçe resmi dildir, eğitim dilidir, hatta Türkmen bölgelerinde de Türkçe de yazılıp okunmaktadır.

     1923 Lozan konferansında netleşmeyen sınırlar, referandumla belirlenmesi için ertelenmiş, daha sonra referanduma fırsat verilmeden 1926 antlaşmasıyla Kuzey Irak bölgesi, özellikle Musul ve Kerkük çevresi zoraki Irak devletine bırakılmış, Irak da 1932 yılında İngiliz sömürgesinden ayrılarak bağımsız olmuştur. Sonuçta müdahale hakkımız, petrol gerilerinden alacağımız pay unutulmuş, tarihte kalmıştır. O gün bugündür Kürt ve Türkmen aşiretleri Arap yönetimine hiç ısınmamış, birbirlerini hiç sevmemişlerdir. Çünkü Irak'taki ırkçı Baas yönetimi Kürtleri, Türkmenleri hep dışlamış, baskı altında tutmuş, şefkatle yaklaşmamıştır. Saddam Hüseyin Kürt ve Türkmen bölgelerine Arap nüfusunu yerleştirerek, teşvik ederek Araplaştırma politikası gütmüştür. Bütün bu baskılara rağmen bu bölgeler Kürt ve Türkmen kalmaya, dillerinin, benliklerini korumaya devam etmiştir.

    Tarih boyunca, en az bin yıldır Türklerle Kürtler, en iyi anlaşan, kaynaşan, birlikte yaşayan iki halktır ve tek millettir. Zaman zaman vergi baskılarından dolayı küçük isyanlar çıksa da, birileri isyana teşvik etse de, Anadolu'nun doğu ve güneydoğu bölgesi, Türklerden ayrılarak ayrı bir devlet kurmayı istememiş, birlikte yaşamayı ve bir güç oluşturmayı tercih etmiş, böylece her iki halk kendisini güvende hissetmiştir.

    Kuzey Irak bölgesinde ağırlıkta Kürt aşiretler olsa da Kürt, Türkmen ve Arap köyleri yan yanadır, birlikte yaşamaktadır. Türkmenler de mezhep yönüyle yekpare değil, sünnileri ve şiileri vardır. Birbirine güvenip ayrı bir devlet istekleri de yoktur. Kürtler ve Türkmenler olarak her iki halkın başları sıkışınca sığınacakları tek devlet Türkiye'dir. Dolayısıyla uzun vadede bu iki halkın anavatanları, hayal ettikleri ülke Türkiye'dir. Dünya konjonktürü müsaade ederse ancak Türkiye ile birleşirler, Türkiye ile özerk bölge olarak birlikte yaşarlar.

     Şu da bir gerçek ki, ümmet şuuruna sahip olmayan özentili her Kürd'ün içinde bir devlete sahip olma arzusu vardır. Tarih boyunca devletsiz olmanın ezikliğini hep hissetmişlerdir. O yüzden asimile olmuşlar, o yüzden edebiyatları gelişmemiş, o yüzden Kürt aşiretleri arasında bir sevgi bağı, dayanışma, tesanüt oluşmamıştır. Tarih boyunca Kürt aşiretleri hep birbirinin ayağına basmış, hep birbiriyle kavga etmişler, neticede devletleşememişler, başka toplumlarla birlikte yaşamayı tercih etmişlerdir. Bugün de Barzani aşireti olsun, Talabani aşireti olsun, Kuzey Suriye'deki PYD ve YPG destekçileri olsun, zihin yapıları farklıdır, birbirlerini bir kaşık suda boğmak isterler, asla birlikte olamazlar. Biri sekülerdir biri dindardır, biri şiidir biri sünnidir, biri komünisttir biri şeriatçidir. Biri ABD taraftarıdır biri Rus. Zeytinyağı ile su nasıl birleşemezse, bunlar da bir olamazlar.

  Türkiye'ye gelince, Türklerle Kürtler etle tırnak olmuşlardır. Son yüzyılda sanayinin de batı bölgelerinde gelişmesiyle birlikte daha da karışmışlar, göçler yaşanmış, doğudaki Kürtlerin yarıdan fazlası batı illerinde, sahillerde yaşar olmuştur. İki kardeşin biri batıda biri doğudadır, dolayısıyla Kürtlerin kahir ekseriyetinin ayrılmak gibi bir şansları ve düşünceleri yoktur, olamaz. Kuzey Irak'ta bir devletçik kurulsa bile bizim Kürtlerimizde asla bir özenti olmaz, aksine Kuzey Iraklı kardeşlerin bizimle birleşme istekleri olur. Kimse Türkiye gibi seksen milyonluk, demokratik, özgür ve gelişmiş bir ülkeden ayrılıp Kuzey Irak gibi uydu bir devletçikle birleşmek istemez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır.

      Bizim yapacağımız; içimizdeki Kürt kardeşlerimizin devletine bağlılığını, aidiyetini daha da güçlendirmek, hiçbir kültürel haklarını kısıtlamamaktır. Kendini sosyal, kültürel ve ekonomik olarak özgür hisseden hiçbir vatandaş bu devletten ayrılmak, gitmek ve ayrılıkçı terör örgütlerine katılmak istemez.  Dolayısıyla Kuzey Irak'taki referandum sonuçları bizi çok korkutmamalıdır. Yine de şu aşamada orada bağımsız bir devletin kurulmasını istemiyoruz. Çünkü bu Kuzey Suriye Kürtlerine de örnek olur ve bizi batılıların çok istediği bir Kürt koridoru kuşatır, bizi Ortadoğu İslam coğrafyasından koparır, enerji kaynaklarıyla aramızda bir set oluşturur.  Uzun vadede kartlar yeniden karılacak, kendi kendine güvenliğini sağlayamayan, ekonomik yönden ayakta duramayan devletçikler özerk bölgelere dönüşerek bir bayrak altında toplanacaklar, Rahmetli Erbakan Hocamızın işaret ettiği  "Yeniden Büyük Türkiye” ve "İslam Birliği” kurulacak. Ümmet şuuru bunu gerektirir. Bir dönem sonra ulusçuluk, kavmiyetçilik (ulus devletler) ömrünü tamamlayacak, güvenlik adına büyük şemsiyeler açılacaktır.  

 


Yazarın Diğer Yazıları