SAĞ VE SOL KAVRAMLARI VE SOLUN ÇELİŞKİLERİ

     On dokuzuncu asrın başından itibaren sağ ve sol kavramları, sağ ve sol sistemler, sağ ve sol fikirler, sağ ve sol ideolojiler, tartışılıyor, konuşuluyor, uygulanıyor.  Siyasetçiler, düşünürler, ekonomistler, genellikle bu iki ideolojinin etkisi altındalar.  Bu iki ideolojinin dışında bunlara antitez olan, insanlığın aradığı, özlediği ancak henüz tam olarak keşfedemediği bir sistem var ki, o da İslam'ın kurduğu düzen, Hazreti Peygamberin getirdiği ve dört büyük halifenin uyguladığı sistem. Geçmişte bu sistemin adına Rahmetli Erbakan Hoca, "Adil Düzen” dedi, "Milli Nizam” dedi, "Milli Görüş” dedi. Profesör Hüseyin Hatemi, "tabii hukuk, evrensel adalet” dedi. 

     Evet, soğuk savaş dönemi boyunca hemen bütün devletler, sağ ve sol sistemden birini benimsediler, bu sistemlerin bayraktarlığını yapan iki güçten birine sığındılar ve iki kutba ayrıldılar. Solu yani devletçi ekonomiyi Çin ve Sovyetler Birliği temsil ederken, sağı yani kapitalist sistemi ABD ve Avrupa Birliği temsil etti. Yıllarca sol dendiğinde sosyalizm ve komünizm aklımıza geldi ve "Komünistler Moskova'ya” dedik, komünizmin gelmemesi için yıllarca birbirimizi öldürdük.  ABD ve Batı Avrupalı devletlerin kapitalist sistemlerini daha masum zannettik.  Halbuki kapitalist sistem de, komünist sistem kadar zalimdi, sömürüye dayanıyordu, dünyayı bölüp parçaladılar, savaşlar çıkardılar ve silah sattılar, sömürü düzenlerinin devamı için milyonlarca mazlum müslümanın kaynağını emdiler, kanını akıttılar. Afrika ve Ortadoğu'daki petrol ve diğer hammadde kaynaklarını sömürmek için terör örgütlerini kullandılar, yaptıkları silahları denediler, oluk oluk kan döktüler. Sonuç olarak kapitalizm Komünizmden daha iyi, daha masum olmadı.

    Kapitalist sistemle yönetilen ülkeler neden daha çok gelişti, daha çok zengin oldu, daha çok teknolojiye sahip oldu?  Çünkü enerji kaynağı olan ülkeleri sömürdüler, serbest piyasa ekonomisiyle özel sektörün önünü açtılar, insanları reklamlarla tüketime zorladılar, savaş çıkararak silah sattılar, beyin göçüyle dünyanın en zeki ve araştırmacı insanlarını bünyelerine kattılar.

      Bütün dünyada sağ denince serbest piyasa ekonomisi veya kapitalist ekonomi anlaşılırken, bizde sağcılık, muhafazakarlık  ve manevi değerlere bağlılık olarak anlaşıldı. Bütün dünyada sol devletçi, sağ özel sektörcü bilinirken, bizde ise sağ ve sol ayrımı dine göre yapıldı. Bizde sağcılar milli ve manevi değerlere daha çok bağlıdır, daha muhafazakardır, solcular ise dine daha soğuktur, mesafelidir, laiklik noktasında daha hassastır. O yüzden bizdeki zenginler kulübü dediğimiz TÜSİAD'çılar solcudur, sol partiye oy verirler.

    Doksanlı yılların başında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte komünizmin savunucusu kalmadı, Çin ve Küba gibi katı komünist devletler bile yavaş yavaş katı devletçi politikalardan vazgeçip serbest piyasa ekonomisine doğru evrildi. Devletin güçlü olmasını savunan ve stratejik sektörlerde özelleştirmeye karşı duran, işveren karşısında işçiyi korumaya alan sol ideolojinin taraftarları devam ediyor. Hatta son yıllarda batıda sol partiler daha çok itibar görmeye başladı, sol partiler iktidar veya hükumet ortağı oldular.

   Ülkemize gelince çok partili sisteme geçtikten sonra halkımızın yüzde yetmişi sağ partilere oy verirken, yüzde otuzu da hep sol partiyi desteklemiştir. Son yetmiş yıldır bu denge hiç bozulmamıştır. Dolayısıyla 1950 yılından beri solun en büyük partisi olan CHP, hiçbir zaman tek başına iktidara gelememiştir. CHP, zaman zaman yerel idare seçimlerini kazanmış, büyük şehirlerin idaresini eline almışsa da, ancak koalisyonlu hükumetlerle iktidara gelebilmiş, koalisyonlu hükümetler içinde devlette hızlıca kadrolaşmayı başarmışlardır. Özellikle askeri ve yargı bürokrasinde CHP, hep iktidarda olmuş, gerekirse darbecilerle de işbirliği yaprak derin devlette hep yer almıştır. Bugün de yargı ve askeri bürokraside sol söz sahibidir.

     Ülkemizin sol siyaseti, bizdeki sol partiler dünyadaki diğer sol partilerden farklıdır ve çelişkiler içindedir:

    1-Bütün dünyada sol, serbest piyasa ekonomisine, özelleştirmeye, sermayenin belli ellerde toplanmasına karşıdır. Gel gör ki bizde TÜSİAD kurucuları, tuzu kuru zenginler sola destek vermektedir. Bunların başında da Koç grubu gelmektedir. İstanbul'da boğaza nazır yaşayan yalı ve köşk sahipleri, tuzu kurular genellikle solcudur, bu bir çelişkidir.

     2- bütün dünyada sol, yoksulların, geniş halk kitlelerinin yanındadır, halkın değerlerine saygılıdır. Bizim solcular ise halkı küçümserler, halkı cahil, cühela, yobaz, gerici, "göbeğini kaşıyan adam” diye yaftalarlar, halkın camiinde bulunmazlar, halkın gelenek ve göreneklerine savaş açarlar, halkın değerleriyle kavgalıdırlar. 

   3-Bütün dünyada solcular devletçidir, devletin güçlü ve bağımsız olmasını savunurlar, devletin caydırıcı ve silah sahibi olmasını isterler. Bizim solcular ise devletin kendi silahını yapmasına karşıdırlar, bölücülerle kol koladırlar. Dün Sovyetleri övenler, sıkışınca Rusya'ya kaçanlar, bugün ABD'cidirler, ABD ile aramızın açılmasından korkarlar.

   4- Bütün dünyada sol eşitlikten, özgürlükten ve insan haklarından yanadır. Bizim solcular ise başörtülü bir kadının kamuda görev almasına, devletin okullarında okumasına karşıdırlar, yasakçıdırlar, imkan bulsalar yine o eski yasakları getirirler. Bu konuda sicilleri bellidir, yasakların devam etmesi için yıllarca Anayasa Mahkemesinin kapısını aşındırdılar, askeri göreve çağırdılar, darbecilerin arkasında oldular.

   5- Bütün dünyada sol, sosyal politikalarıyla öne çıkar, fakirin, dezavantajlı kesimin yanındadır. Bizde ise sol sadece bunun edebiyatını yapar. Sosyal politikalar yönünden bugün AK Parti solun önüne geçmiştir. Yoksul kesimin hayat standartları çok iyi olmasa bile son yirmi yılda aç ve açıkta kimse kalmamış, her aile bir şekilde maaşa bağlanmıştır. AK Parti, CHP'den daha çok devletçidir. Devletin bağımsızlığı ve bölünmemesi için silah ve savunma sanayine ağırlık vermiş, dış politikada iki kutba da eşit mesafede kalarak bağımsız hareket edebilmiştir.

      Sonuç olarak Türkiye'de sol çelişkiler içinde kıvranmaktadır. Değişmemiş, değişime de açık değildir. Kırklı yılların politikasına devam ediyorlar.  Bir gerçeği bütün dünya görmüş; güvenlik, yargı ve maliye dışında devletler özelleştirme yarışına girmiş, özel sektör öne çıkmıştır. Evet, finans kurumlarının yönetimi ve denetimi devletin kontrolünde olmalı, ama devlet ticaretten çekilmelidir. Devlet, silahta, savunmada güçlü olmalı, adaleti temin etmeli, içe ve dışa güven vermeli, birilerinin kötü emellerine fırsat vermemelidir. Maalesef bizim sol, bir türlü çağa ayak uyduramamış, değişimi ve dönüşümü fark edememiş, hala 1940'lı yılların Türkiye'sinin şartlarında politika yapmaktadır. Bizim sol, halkına güvenmemekte, halkı rejim için potansiyel tehlike olarak görmektedir.  Sol, ne kadar direnirse dirensin, yüz yıl önce kurulan sistemler yavaş yavaş değişecek, halk devletiyle barışacak, inanç, ifade ve düşünce hürriyetlerini sonuna kadar yaşayacaktır.


Yazarın Diğer Yazıları