Siyasetçi Olmak Zor Zenaat

 Siyasetçinin geniş bir karnı, kırılmaz bir gönlü, mangal gibi bir yüreği, tükenmez bir sabrı, engin bir vefası, hepsinden öte coşkun bir millet ve memleket sevgisi olmalı. Yani millet ve memleket uğruna ömrünü, sağlığını ve bütün varlığını adayabilmeli, adanmış insan olmalı.
  Evet, gerçek siyasetçi dava adamıdır, kutsal değerleri için ölümü göze alan, yola çıkarken kefenini giyen insandır. Tıpkı Sayın Erdoğan gibi. O on dört yıldır halkının gönlünde hiç irtifa kaybetmemişse, siyasetçide olması gereken bütün özellikleri şahsında taşıdığındandır. Üzülmüştür ama üzmemeye çalışmıştır, kırılmıştır ama bunu dillendirmemiştir. Günde iki saat uykuyla yetinmiştir ama bunu millete söylememiştir, acınmamış, yüksünmemiştir, “bakın ben sizin için ne kadar fedakarlıkta bulunuyorum” dememiştir, “Balık bilmezse Halik bilir” demiştir.
    Evet, siyasetçi yol yapar, okul yapar, köprü yapar, hasatane yapar, milletin her türlü ihtiyacı ve rahatı için her türlü hizmeti yapar, hepsinin üstünde siyasetçi gönül yapar. Gönüllere dokunamayan siyasetçilerin hep ömrü kısa olmuştur. Bugüne kadar çok siyasetçi gördük, hatırladıklarımız bir elin parmakları kadar. Sadece gönül yapanlar, gönlümüzü alanlar gönlümüzde kaldı. Yol, okul, köprü yapanların çoğunu hatırlamıyoruz.
     Bizim insanımız duygularıyla, anlayışıyla, yaklaşımıyla, ahlaki erdemleriyle diğer dünya insanlarından farklı. Bizim insanımız sıcakkanlı, dost canlısı, vefa abidesi, iyilikbilir, bir adım gelene iki adım varır, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırını güder, sevdi mi ölümüne sever, dostunu asla düşmana teslim etmez, yemez yedirir, nankör olmaz, nanköre de gereken dersi verir, kahvehanede masada önce oturan kimse, kimin üstüne varılmışsa çayı o ısmarlar, yemeğin parasını o öder. Bizde batılılarda olduğu gibi aile bireyleri arasında bütçe- para ayrımı yoktur, kazançlar bir havuzda toplanır, ailenin ayakta kalması için her birey elinden geleni yapar.
   Bütün bu özellikler ve güzellikler sanıyorum sadece bizim milletimizde, bizim genlerimizde var. O yüzden ta Orta Asya steplerinden, Ötüken ormanlarından, Himalaya dağlarından çıkıp Anadolu ve Balkan topraklarında yer- yurt tutmuş, asırlardan beri bu topraklarda tutunmuş, kurduğu dostluklar sayesinde inandığı dini Avrupa içlerine, Afrika sahrasına yaymayı başarmıştır.
    Evet, halkının bu özelliklerini bilen, tanıyan siyasetçi, sevilen siyasetçi ve yönetici olur. İyi yönetici, halkına dokunan, dokunmasını bilen ve halkın hep arasında olandır. İşte Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan bu özelliklerinden dolayı çok sevilmiştir. Hep halk desteğini arakasında görmüş ve hissetmiştir. İşe bu özelliklerinden ve arkasında hissettiği halk desteğinden dolayı 15 Temmuzda darbecilerin dersini vermiş, hainlerin inlerine girebilmiştir.
    Sayın Erdoğan hainlik karakteri taşımadığı için yanındakilerin de hain olabileceğini düşünmedi, ihtimal vermedi. Ama tedbirlerini de aldı, daha baştan milli görüş çizgisinde olmayanları, Erbakan Hoca’ya “git artık” diyenleri siyasetten uzak tuttu. Bunları sadece bürokraside kullandı ama devleti ele geçirme planlarını geç fark etti. Çünkü kendisi dost canlısıydı, vefalıydı, hainliği bilmezdi, sevdiğini ölümüne severdi, davaya adanmıştı, yanındaki yol arkadaşlarını da öyle sanmıştı. Ne yazık ki bir kısmı hain çıktı.
   Hepimizin Sayın Cumhurbaşkanımızdan alacağımız çok dersle var. Siyaseti yapacaksak onun gibi yapmalı, halkın içinde, yanında, evinde, düğününde, derneğinde, cenazesinde olmalıyız. Hizmet edeceksek onun gibi yapmalı, büyük projelerin peşinde olmalı, büyük düşünmeli, yatırımdan korkmamalıyız. Önce insanları onore etmeliyiz. Öksüzü, yetimi, çaresizi, engelliyi, fakir- fukarayı görmeli, gözetmeli, daha sonra taşa- toprağa yatırım yapmalıyız. Karnı aç olanın kapısının önünü asfalt yapsan onu takdir etmez. Hizmetlerimizin takdir edilmesini istiyorsak, gönül ve dua almalıyız. Çevremizin dağılmamasını istiyorsak ekip çalışmasına önem vermeli, istişareye açık olmalıyız. Hizmetleri sıraya koyarken önce sağlıktan başlamalı, önce yetimlerin ve çaresizlerin başını okşamalı, acılarını dindirmeliyiz.
    Evet, Sayın Erdoğan’ın 2002’de kurduğu ekipten çok az insan ayrılmıştır. Çekirdek kadrosunu hep muhafaza etmiştir. Siyaseti menfaat devşirme olarak görenleri, makam-mevki sevdalılarını zaman içinde elemiş, dava adamlarını hep yanında tutmuş, istişareye önem vermiş, kamplarda yol arkadaşlarını tek tek dinlemiştir. Sayın Erdoğan ulaşılmaz adam değildir, despot-diktatör hiç değildir. Onun istediği vefadır, fedakârlıktır, hizmet aşkıdır, dava adamlığıdır, hasbiliktir. Bu güzellikleri taşıyanlar buyursun Ak Parti’de siyaset yapsın, bizler de yanlarında olalım. 

Yazarın Diğer Yazıları