Ukala Tipler Her Zaman Var

Geçen gün bir gazetede güzel bir yazı vardı. Haddini bilmezlerden, bilmeden bilir görünenlerden, bilmediğini de bilmeyenlerden, köşelerinde ahkam kesenlerden bahsediyordu. Doğru söze ne hacet. Oy güzel yazıyı okuyunca birkaç kelam da ben etmek istedim, daha doğrusu bu yazıyı o yazı aklıma düşürdü.

Evet, çok bilmişlere, bilgiçlik taslayanlara, bilmeden bilir gibi ahkam kesenlere, çok bildiğini sananlara, bilmediğini de bilmeyenlere, yazarken-konuşurken haddini- hududunu bilmeyenlere, denizin kenarında kuyu kazanlara, kendini akıllı alemi sersem sananlara, yüksekten atanlara, meydanı kimseye bırakmayanlara, olur olmaz yerde gevezelik yapanlara, lafını- sözünü bilmeyenlere, adaptan- edepten yoksun olanlara, kibirli ve enaniyetçi kimselere, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sananlara, akıllı geçinenlere, pervasız tiplere, konuşurken mangalda kül bırakmayanlara, cahil cüreti gösterenlere bizde "ukala” denir. Arapçada "ukala” "âkil”in çoğuludur.

Etrafımıza, çevremize baktığımızda bu tüplere çokça rastlarız. Kimisini sabırla dinleriz, kimisine güler geçeriz, kimisinin de bir daha sözüne- sohbetine katılmayız, oturmayız. Öbür tarafta haddini- hududunu bilenler, neyi, nerede, hangi zamanda konuşacağını bilenler, bilene saygı duyan insanlar her zaman baş tacı edilirler. Onlarla sohbet bal- kayak sofrasına oturmak gibidir. Onlarla günün-saatin nasıl geçtiğini bilemezsin. Çünkü konuşacağını da bilir, duracağı yeri de bilir. Bildiğini en münasip dille konuşur, kırmaz, incitmez, kutsalımıza laf etmez, fikrimize saygı duyar, bizi tatlı bir lisanla ikna etmeye çalışır, olmazsa selamını vermeye devam eder. Oma ukala tipler öyle mi? Onlar sadece kendisi konuşur, kendisi bilir, başka bileni tanımız, kendi doğrularından başka doğru yoktur. İşte bu tiplerle anlaşmak zordur. Sözleri kar ile ekmek yemek gibi tatsız ve soğuktur. Hele bu tiplerden bir de siyaseti olursa vay o partinin haline. Onlar toplama değil dağıtma memurudur.

Gelin ukala tiplere meydanı bırakmayalım. Haddini bilmezlere haddini bildirelim. Bu nasıl olacak? Haddini bilenler konuşmazsa meydan haddini bilmeyenlere, hadsizlere, çapsızlara kalır. Haddini bilenler yazmazsa, konuşmazsa, siyaset yapmazsa meydanı hadsiz tipler kaplar. Maalesef öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, meydanlar haddini bilmeyenlerle dolu. "Subheneke” duasını yanlışsız okuyamayanlar bugün din adına fetva veriyorlar.

Hani derler; bileni dinle, bilenden öğren, bilene değer ver, saygı duy. bilmeyene anlat, öğret, bildir, bilmeyeni uyandır. Bildiğini sananı uyar, bilmediğini de bilmeyenden uzak dur, rahat edersin.

Görevimiz önce bilmek, bilmeye çalışmak, okumak, öğrenmek, eksiğimizi, bilgiye olan açılığımızı fark etmek ve ehlinden öğrenmek, sağlam kaynaklardan beslenmek. İkinci olarak, bildiklerimizi paylaşmak, öğretmek karşıya bildirmek, tebliğ görevimizi yapmak, paylaştıkça mutlu olmak, anlatmak, tıpkı bizim yaptığımız gibi. Üçüncü olarak bildiğini sananları uyarmak, uyandırmak, bilgiye alan açlığını fark ettirmek. Son olarak da, bilmediğini bilmeyende, hadsizden uzak durmak. Bunlara haddini bildirmek zor zenaattir. En iyisi onlardan uzak durarak onlara en güzel dersi vermek. Çünkü haddini bilmeyen cahile cevap vermemek en etkili cevaptır.


Yazarın Diğer Yazıları