Ülkenin Siyasi Bir Fotoğrafı

Tanzimat yıllarından, batıya yüzümüzü çevirdiğimiz İttihat ve Terakki döneminden, ırkçılık ve particilik mikrobunun içimize girdiğinden bu tarafa kamplaşma, ayrışma, tefrika bu milletin en büyük yarası ve çilesi olmuştur. Son yıllarda bu kamplaşma daha da keskinleşmiş, adeta millet iki şak olmuştur: Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı sevenler ve sevmeyenler. Bu kamplaşma dünya ülkelerinde ve halklarında da görülmektedir. Bir kısım ülkeler, özellikle ABD ve Batı ülkeleri, Tayyip Erdoğan'ı devirebilmek için her türlü senaryonun içindedirler. Bunun için içimizdeki hainlerle, terör örgütleriyle işbirliği yapıyorlar, darbecilere göz kırpıyorlar, darbecilerin arkasında duruyorlar. İslam ülkelerine gelince, halklarıyla yönetimleri farklı yerde duruyor.  Müslüman halkların belki yüzde sekseni Sayın Erdoğan'ı takdir ediyor, gıpta ile izliyor. "Bizde de böyle bir lider olsa” diye iç geçiriyor. Sudan, Katar, Pakistan gibi birkaçı hariç aynı yaklaşımı İslam ülkelerinin yönetimlerinde göremiyoruz, sanki Tayyip Erdoğan'ı kıskanıyorlar, gölgesinde kalmak istemiyorlar. Buna rağmen Sayın Erdoğan, o liderlik özelliğiyle, o samimiyetiyle,  o dirayetiyle ve ikna kabiliyetiyle 128 ülkeyi ABD karşısına dikebildi, Kudüs davasına destek bulabildi.

   Evet, milletimizin en büyük zaafiyeti, bir lider etrafında toplanamamak. Bir lider etrafında kenetlenebildiğimizde başaramayacağımız iş yoktur.  Ne içeriden ne dışarıdan kimse darbeye yeltenemez, bölücü bir örgüt veya güç ortaya çıkıp bu ülkeyi bölemez. Gel gör ki ülkemizde, milletimizin içinde belki yüzde kırkları bulan bir muhalefet var ki, Tayyip düşmanlığında birleşiyorlar.  Erdoğan'ı ekranlarda görmeye bile tahammül edemiyorlar, hemen kanal değiştiriyorlar, Erdoğan- AK Parti destekçisi kanallara evlerinde yasak koyuyorlar. Tıpkı ışıktan rahatsız olan yarasalar gibi. Tayyip ismini duydukları anda sinir katsayılar yükseliyor bu müzmin muhaliflerin. Yüzde kırkları bulan bu muhalefet grup için Sayın Tayyip Erdoğan ağzıyla kuş tutsa, kapılarının eşiğini altın yapsa yaranamaz, önyargılarını değiştiremez. Bu muhalif grup da yekpare değil. Bir kısmı Tayyip Erdoğan'ın zihniyetine karşı çıkıyor, dindarlığından hoşlanmıyor. Yani dine soğuk bakan, din Allah ile kul arasında diyen, dini sadece camilere hapsetmek isteyen, siyasetle başaramadığında askeri ve yargıyı göreve çağıran bu müzmin muhalif grup, daha çok CHP ve HDP'ye yakın duruyor, dinin günlük hayata hükmetmesinden korkuyor, yaşadığı modern hayatına sınırlar, yasaklar geleceğinden endişe ediyor. Yani Tayyip daha da güçlenirse meyhanelere yasak gelecek, giydiği kıyafetlere sınırlar konacak, eğlence merkezleri kapanacak,  faizden gelirleri ellerinden gidecek, dindar olmayanlar dışlanacak, devletin makam ve mevkilerine hep dindarlar gelecek, bütün korkuları bu.  Halbuki on beş yıldır bu konuda hiçbir kısıtlama gelmedi, hiçbir insanın kıyafetine müdahale edilmedi, eğlence merkezleri kapanmadı. Sayın Erdoğan biliyor ki "dinde zorlama, zorla inandırma yoktur”. Dindarlık bir gönül işidir. Hidayet Rabbimizin bir lütfudur. Müslüman'a tebliğ etmek düşer, gerisi Allah'a aittir. Dindar olan tercih edilir ama devlet işlerinde liyakat esastır.

     Yine muhalefet içinde bir grup var ki, Erdoğan'ı takdir etse de parti taassubunu kıramıyor, geçmişteki partisini değiştirmeyi ihanet olarak görüyor,  ırkçı- ulusalcı takılıyor, örnek olarak Erdoğan'ın dış politikasını, mültecilere kucak açmasını istemiyor. Bir grup da, geçmişte yüksek faizden kazandığı paraları bugün kazanamıyor, devleti bir arpalık gibi kullanamıyor, o yüzden Erdoğan'ı sevmiyor.

    Öbür tarafta %50-55 oranında bir grup Erdoğan'ın arkasında taş gibi duruyor. Bu grup da yekpare değil. Kimi Erdoğan'ın dindarlığını, muhafazakârlığını, sıcaklığını, halktan biri olmasını seviyor, onda kendi aile yapısına, yaşam biçimine benzer özellikler görüyor. Kimisi ekonomide gelinen noktayı takdir ediyor, kimi de Erdoğan'ın cesaretine, dik duruşuna hayran. Ak Partinin on beş yıl boyunca yüzde kırk bandında ve üzerinde oy almasının arkasında bu Erdoğan sevgisi vardır. Erdoğan bu partinin başından gittiği anda bir kısım insanlar yeni adresler arayacaklardır.

    Şu bir gerçek ki Ak Partili kemik bir taban oluşmuştur. Bu taban da yüzde kırktan aşağı değildir. Gönül ister ki, bu taban genişlesin, yüzde yetmişleri bulsun. Taban daha çok gençlerden oluşsun, gençlik teşkilatı, Ak Gençlik güçlendirilsin, eğitilsin. Bugün yer yer Ak Partinin oylarında erimeler varsa, bir sebebi, yerel yöneticilerin halktan uzak ve kopuk yönetim anlayışlarıdır. Yine Ak Partili görünen, şımaran, menfaatine çalışan bir kısım tipler var ki, Ak Partiyi erittiği gibi, bir kısım gelmek isteyenlere de engel oluyorlar, onların yüzünden bu partiye uzak duranlar vardır. Onlar uyarılmalı, gerekirse geri çekilmelidir.  

    Evet, bu milletin içinde az da olsa siyasi ve ideolojik düşüncesi yüzünden "kara”ya "ak”, "ak”a "kara” diyenler vardır. Bunlar yapılan yolları, hastaneleri, silahları, sosyal hizmetleri, açılımları görmezler, görmek istemezler. Durmadan felaket tellallığı, battık-bittik edebiyatı yaparlar.  Bunların kalpleri katıdır, gözleri perdelidir, kulakları sağırdır, önyargılarının esiri olmuşlardır. Bunların çoğunluğu dinden, diyanetten uzak insanlardır. Geçmişte "din afyondur, bizi geri koyan dindir, dindarlardır” diyenler, laikliği din olarak görenler bunların içindedir. Bu gruba göre, Tayyip gitsin de ülke batarsa batsın(!)

  Bu keskin kamplaşmadan nasıl çıkabiliriz, en azından bu kamplaşmayı, gruplaşmayı nasıl yumuşatabiliriz? Önce bu konuda düşünmek Ak Partililere düşer. Müzmin Erdoğan düşmanlarına yapılacak çok şey yok, en azından vicdan sahibi bir kısım muhalefet mensupları ikna edilebilir. Bunun için de muhalefetten gelen bir kısım önerilere açık olunmalı, bütünlüğümüz için aykırı seslere de kulak verilmelidir. Seviyesiz ağız dalaşından sakınılmalıdır. Bu ülkenin huzur içinde gelişmesi, terörün önlenmesi ve dış saldırılara karşı daha güçlü bir direniş göstermesi için bize %50-55 destek yetmez. Bu destek yüzde altmışın üzerinde olmalıdır.   


Yazarın Diğer Yazıları