Üstümüzde Kara Bulutlar Dolaşıyor

Rüzgarlar ve bulutlar rahmetim işaretidir, yağmurun müjdecisidir. Havada bulut kümeleri oluşmaya başlayınca, özellikle muson rüzgarları esmeye başlayınca arkasından yağmurun geleceği anlaşılır, beklenir.
     Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre, bulutlardan her zaman yağmur yağmamış, kara bulutlardan bazen ateş ve taş yağmış, Medyen (Eyke) ve Lut kavmi gökten yağan ateş ve taşla helak olmuşlardır.  Bazen rüzgarlar kasırgaya dönüşmüş, Ad ve Semud kavimlerinin depremler (Racfe) ve kasırgalar (Saika) ile kökleri kazınmıştır.
     Evet, Rabbimiz isterse Nemrud’un ateşini gül bahçesine, yağmur bulutlarını da ateş ve taş kütlelerine döndürür.
     Anadolu’yu yurt yaptığımızdan beri, bu memleketin üzerinden hiçbir zaman kara bulutlar eksik olmamıştır. On birinci ve on ikinci asırlarda Haçlı ve Moğol saldırılarına maruz kalmışız. Beyliklere bölünerek en çok kendi kedimize zarar vermişiz. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerimizde savaşsız elli yılımız hiç geçmemiş, özellikle Selçuklu ve Osmanlıda her nesil savaş görmüş, bu toprakları şehit kanlarıyla yoğurmuşuz. Cumhuriyet döneminde Kıbrıs barış harekatı dışında dış düşmanla hiç savaşımız olmamış, ikinci dünya savaşına bulaşmamışız. Dış düşmanlarımız bizi cephelerde yenemeyeceğini bildiği için bizi içeriden çökertmeyi istemiş, bulduğu maşalarla terör çeteleri kurmuş, başımıza sarmış, son otuz yıldır elimizi ayağımızı bağlamayı başarmıştır. Zaman olmuş kendi askerimize darbe yaptırmışlar, zaman olmuş terör örgütlerini üstümüze salmışlar, zaman gelmiş sağ-sol, laik-antilaik, ilerici -gerici, alevi-sünni ayrılıklarını körüklemişler, kavgalar yaptırmışlar, böylece milletimizin ve devletimizin ayağa kalkmasını önlemişler, canımızı ve malımızı bu yolda harcatmışlardır. Son otuz yıldır savaşımız da yine içimizden çıkartılan PKK terör örgütüyle olmuştur. Elli binden fazla can kaybettik, beş yüz milyar kaynağımızı heba ettik. Bu kaybettiğimiz kaynakla, ülkemize yüzlerce fabrika, binlerce okul ve hastane, binlerce km duble yol yapabilirdik. Yani bugün kişi başına otuz bin dolar milli gelir düşen, gelişmiş ülkelerin içinde belki ilk onunda yer alan bir Türkiye olacaktı. PKK terör örgütünü kurdurup arkasında durarak bizim elimizi ayağımızı bağlayıp ringe salmak istediler. Bu ayak bağımıza rağmen otuz yıl boyunca sendelesek de ayakta kalmayı başardık. Kürt halkı çektiği bu kadar çileye, verdiği bu kadar can ve mal kaybına rağmen hükümetin ve devletin yanında oldu. Halkımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Üç eş beyinsiz satılmış terörist ve sempatizanı Kürt halkını temsil edemez, o beyinsizlerin ihaneti de koca bir halka mal edilemez.
BİRİLERİ SAVAŞ İSTİYOR
     Doğumuzda ve Ortadoğu’da savaş rüzgarları esiyor, havada ateş bulutları dolaşıyor. Hani derler ya, "malına güvenme bir kıvılcım yeter”. İşte bir kıvılcım bekleniyor üçüncü dünya savaşı için. Rusya adeta kaşınıyor, bizi mindere çekmek ve yumruklamak için fırsat kolluyor. Ringe çıkan yumruk da atar, yumruk da yer. Kiminin gözü patlar, kimin dudağı. İki testi çarpışırsa ikisi de kırılır. O nedenle savaş istenmez ama şerefimizi de korumak gerekir.
    Türk milleti olarak stratejik, dünyanın gözbebeği bir bölgeyi vatan kılmışız. Yüzyıl önce belki bu kadar önemli bir kavşakta olduğumuz bilinmiyordu. Doğalgaz kaynaklarımız olmasa da Avrupa’ya bizden gitmek zorunda. Petrolümüz olmasa da petrol kaynaklarının yanı başındayız. İklim yönünden her bir mevsimde dört mevsimi yaşayan bir coğrafyaya sahibiz.Dünyanın en önemli denizleri ve boğazları elimizin altında. Tarihin en büyük savaşları bu bölgede ve bu bölge için yapılmış. O sebeple hep teyakkuz halindeyiz, hep tetikteyiz, dünyanın en büyük üç-dört ordusundan birine sahibiz.
    Evet, Rus’un bizdeki adı moskof. Tarih boyunca moskof bize çok çektirmiş, hep zayıf günlerimizde vurmuş. Yani moskof milleti kurt misali puslu havayı sever. Çanakkale savaşı dışında en çok Ruslarla savaştık, bu savaşlarda çok büyük kayıplar verdik, yendik de yenildik de. Sadece Sarıkamış savaşında doksan bin şehit verdik.
    Ruslarla tarih boyunca hep yan yana, iç içe yaşadık, akrabalığımız diğer milletlerden fazla. Ama Rusların yayılmacı politikaları, imparatorluk hevesleri olunca orada ayrılıyoruz. Ruslar Akdeniz’e inmek istiyor, tek mani Türkiye. Çünkü boğazlar Türklerin elinde. Ruslar Karadeniz’i göl yapmak ve petrol bölgelerini hakimiyet altına almak istiyor. Burada da en büyük engel Türkiye’yi görüyor. Ortadoğu bölgesinde Ruslarla ordu yönünden boy ölçüşebilen tek ülke Türkiye. İran’ı şimdilik koltuğunun altına almış görünüyor. Bir de NATO üyesi olmamız dolayısıyla Rusya’nın hep hedefinde olmuşuz.
    Rabbimiz buyuruyor: “Ey iman edenler, sizin hoşunuza gitmese de savaş üzerinize farz kılındı. Hayır sanıp sevdiğinizde sizin için şer, şer sanıp kerih gördüğünüzde sizin için hayır olabilir. Siz bilmezsiniz Rabbiniz bilir.”
   Evet, yüz yıl sonra Ortadoğu büyük bir bilek güreşine sahne oldu, sahne olmaya devam ediyor. Irak ve Suriye tarihin en büyük katliamına ve yıkımına uğradı. O asırlardır korunan tarihi yapılar, varil bombalarıyla yıkıldı, yakıldı, şehirler harabeye döndü. Beş milyon insan mülteci, iki milyon insan telef oldu. Bu ülkelerin tekrar eski halini alması mümkün olmayacak, belini doğrultması da onlarca yılı alacak.
   Allah’tan ki başımızda ümmete sahip çıkan, üç milyon mülteciye kol- kanat geren, kapılarını açan, dik duran ama savaş çığırtkanlığı yapmayan bir hükümet var.  Abdülhamit siyasetiyle, diplomasiyle ateşi söndürmeye çalışan bir hükümet var.  Ne çare ki savaşı durdurmak için diplomasi yetmiyor. Rabbimizin buyurduğu gibi istemesek de savaş farz oluyor. Gün beraber olma ve dik durma zamanı. Bir kıvılcım bizi savaşa sürükleyebilir. Türkiye on iki yıl önceki, hele 1974’deki Türkiye değil. Silahta yüzde yüz bağımlı değiliz. Artık füzemizi de, tankımızı da, helikopterimizi de yapıyoruz. PKK ile mücadelede deneyim kazanmış bir ordumuz var. O halde korkmak için sebep de yok gerek de yok. Sadece dua edelim.

Yazarın Diğer Yazıları