Yönetmek Sanatı

Siyasetin bir manası da insan yönetme sanatı. İnsan zor yönetilen bir varlık. Çünkü aklı var, kendisi gibi başka bir aklın onu yönetmesini kabullenemez. Egosu var, kolay kolay tatmin olmaz, her güce boyun eğmez. Hırsları var, bitmez, tükenmez, doymaz. Vefasızlık ve nankörlük gibi hastalıkları var, elinden yer dirseğinden ısırır. Yani İnsanın hem meleklik tarafı var, hem şeytanlık tarafı. Şeytanlık yönüne nefis diyoruz, bu özellik hayvanda da var. Meleklik tarafına da ruh diyoruz ki bu özellik sadece insana has, insanı ölümsüz kılan da ruhu. Yunsun dediği gibi, "ölen hayvan imiş, insanlar ölmez”

Böyle ahsen-i takvim olarak yaratılan bir varlığı, böyle ulvi ve süfli özellikleri bünyesinde taşıyan bir varlığı yönetmek elbette zordur. Hayvanı bir ot kurusuyla aldatır yönetirsin, bağlarsın, sırtına binersin, kamçıyla korkutursun, senden kat kat güçlü olduğu halde sana boyun eğer, yularından tutar çekersin. Ama insan öyle değil. Onu yönetmek için gönlüne dokunacaksın, aklına yatacaksın ve nefsine saygı duyacaksın, karnını doyuracaksın. Evet, güçlü olduğunu hissettireceksin ki sana itaat etsin, emrini yerine getirsin. Onuruna saygı duyacaksın ki o da sana saygı duysun. Seveceksin ki sevileceksin. Elinde sopa olacak ama vurmayacaksın.

İtaatin iki çeşidi vardır: Korkudan dolayı itaat, sevgiden dolayı itaat. Kimi insan korkutarak yönetir, diktatörler gibi. Kimileri severek-sevdirerek yönetir, demokrat siyasetçiler gibi. Kimi insan korktuğundan itaat eder, kimi de sevdiğinden. Evladın babaya, öğrencinin öğretmenine itaatinde hem korku var hem sevgi.

Yöneticilik deneyimini insan önce evini yöneterek kazanır. Onun için Cenab-ı Mevla bir çeşit yönetici olan peygamberlerini evli erkeklerden seçmiştir. İsa Peygamber (as) müstesna. Ev-aile yönetimi, annelik ve babalık başlı başına bir sanat, bir tecrübe. O sebeple ev yönetme tecrübesi olmayanı yönetici yapmamalı diyorum.

Evet, çevrede yöneticiler görüyoruz. Gün boyu birkaç imza atarlar, bir- iki telefon açarlar, telefona çıkarlar, bir-iki gazete okurlar, bir-iki dost ziyareti yaparlar, bir -iki denetimde bulunurlar, çok da yorulmazlar ama yönetiminden herkes memnun, fabrikanın cirosu yüksek, kurumun hizmeti takdir görüyor. Emrindekiler severek çalışıyor, daha çok üretiyor. Çünkü yönetici çalışanına değer veriyor, gönlünden yakalıyor, güven veriyor, güven duyuyor, sahip çıkıyor. Çalışan da onu mahcup etmiyor, güvenini istismar etmiyor, yüksek bir moralle çalışıyor. İşte bunlara iyi yönetici diyoruz. İyi yönetici aynı zamanda iyi siyasetçidir.

Öyle yöneticiler de görüyoruz, bağırıyor, çağırıyor, yırtınıyor, ama nafile, işler yürümüyor, çalışanlar burnundan soluyor, çalışanın yüzü gülmüyor, sonuçta üretmiyor, sadece çalışır görünüyor. Hasılı bu tür yöneticiler hem yorar hem yorulur. İşinden zevk almayan, yüzü gülmeyen, karnı doymayan, gönlü olmayan, yöneticisine güven duymayan çalışan da, yöneten de yorgun düşer. Sonuçta müessese, fabrika, kurum, kuruluş, millet ve devlet kaybeder. İyi yönetici hem yormaz hem yorulmaz. İyi at da kendine kamçı vurdurmaz.

Evet, "yönetici olunmaz doğulur” diyenler doğru söylemiş. Tahsille, bilgiyle yönetici olunmuyor, yöneticilik beceri ister, kabiliyet ister, fedakarlık ister, pedagojik bilgi ister, bir de liyakat ve tecrübe ister. Vermediyse Ma'but neylesin Mahmut. Rabbim yönetici olarak yaratmamışsa çok da yapılacak bir şey yok. Bazı beceriler sonradan kazanılır ama başarılı yöneticiler hep doğuştan kabiliyetlidir. Bu satırların yazarı olarak kendime dönüp bakıyorum, "benden de iyi yönetici olmaz” diyorum. Çünkü her yüzüme güleni dost sanıyorum. Bu da yönetici için zafiyettir. Ben yönetmek için değil, üretmek için gelmişim. Buna da şükür. Herkes yönetici olsa kimler üretecek, kimler anlatacak, kimler yazacak, kimler yol ve yön gösterecek! Bunları yazdım ki çalışan da yöneten de kendine ders çıkarsın istedim. Allah'a emanet olun.


Yazarın Diğer Yazıları