ZEKİYE ÖĞRETMEN VE YASAKÇI ZİHNİYET

"Başörtümüz, tesettürümüz artık özgür oldu, yasaklar kalktı, hakimlerimizin ve savcılarımızın önüne artık bu tür davalar gelmeyecek, genç kızlarımız okul kapılarının önünde ağlamayacak, kurumlarımıza işçi-memur alınırken kılık kıyafetine değil, liyakatine bakılacak” diyorduk. Meğer yanılmışız, birileri hala o yasakçı zihniyetini devam ettiriyor. Birileri hala ben başörtülü bir hakim, bir polis, bir asker istemiyorum, başörtülü hanım bir hakime asla güvenmem” diyebiliyor. Anlıyoruz ki yasakçı bir zihniyet azınlığa düşse de, varlığını sürdürüyor, zaman zaman başını gösteriyor. Millet bir daha gaflete düşe de iktidar bu azınlık grubun ellerine geçerse, içlerinde kalan o cahiliye baskısını sürdürecekler, bu milletin inancının simgesi olan başörtüsüne, inancının gereği olarak yaşamasına, örtünmesine, eğitim almasına yasaklar koyacaklar.

Hakimlerimizin ve savcılarımızın içinde böyle bir zihniyette insan kaldı mı bilemiyorum. Kalmışsa tespit edilmesini ve o cübbelerinin bir an önce çıkartılmasını istiyorum. Cübbelerini giyip askerlere brifing veren, kumpaslar kuran o zavallı hakimlerin temizlendiğini düşünüyorum. Darbecilerle kol kola olan, vesayetçi ve yasakçı zihniyetin temsilcileri artık yargı içinde kalmasın diyorum. Bir grup siyasetçiye güvenmesem de en azından yargıçlara inanmak ve güvenmek istiyorum.

Bu millet seksen yılını yasakçı zihniyetin tasallutu altında geçirdi. O karanlık günler sona erdi diye sevinirken, Necip Fazıl Merhum'un, "Camiler açık ama bütün yolları yasak,/ Eller meydana hakim, bizse camide tutsak” diye ifade ettiği, inançlıların horlandığı, dışlandığı, inançların görünür kılınamadığı, yaşanamadığı kara günler tarihte kaldı derken gördük ki, o yasaklı günlerin yeniden gelmesi için bir siyasetçi grup hala fırsat kolluyor.

Evet, bu milletin özellikle kadınları büyük acılar çekti. Tesettürü, başındaki örtü bahane edilerek okutulmadı, cahil bırakıldı, horlandı, dışlandı, yok sayıldı. Bir şekilde okuyup meslek sahibi olanlar ise tesettüründen dolayı kamu sektöründe çalıştırılmadı. Bu hanımlar özel sektörde de dışlandılar, ev hanımı olarak evlerine kapandılar, gözyaşlarını içlerine akıttılar, yıllarını vererek kazandıkları meslekleri ve emekleri yok sayıldı. O özel kabiliyetler, o şefkat timsalleri, ülkenin ve insanlığın hizmetinde değerlendirilmedi.

Evet, o mağdurlardan, o mazlumlardan biriydi Zekiye öğretmen. Başörtüsü yasağına direndi, o çok sevdiği mesleğini başörtülü olduğu için yıllarca yapamadı. Zekiye öğretmenimiz, adı gibi zekiydi, çalışkandı, mesleğine tutkundu, yüreği bu millete hizmet duygusuyla doluydu. Evet, tek suçu vardı Zekiye öğretmenin. Başını bir metrecik bezle örtüyordu. Onu da moda diye, süs ve aksesuar diye değil, Rabbimin emri olduğu için örtüyordu. Kanunlara, kuralara sonuna kadar saygılıydı, bu ülkenin anayasasına, bayrağına özünden bağlıydı. Okulun yönetimine, yönetmeliğine hürmette bir kusuru yoktu. Sadece başında örtüyle okutmak, mesleğini icra etmek istiyordu. Okullarını dereceyle bitirmişti, mesleğinin hakkın veren, öğrenicilerini çok seven ve öğrencileri tarafından da çok sevilen bir öğretmendi. Babası bin bir emekle okutmuş, kızının başarılarıyla gurur duyuyordu. Anası, devletine, milletine faydalı, hayırlı bir evlat bırakıyorum, ölünce gözüm açık gitmeyecek diye teselli oluyordu. Tayini Hakkari'ye çıksa yanında giderim, kızımın yanında olurum diyordu. O da o ana-babayı mahcup etmemiş, okullarını başarıyla bitirmiş ve öğretmen olmuştu. Gel gör ki o çok sevdiği mesleği yaptırılmadı, hevesleri, hayalleri kursağında bırakıldı Zekiye öğretmenin. Başındaki örtü bahane edilerek okulundan atıldı, devlet düşmanı terörist muamelesi yapıldı. Derdini kimselere anlatamadı. Dilekçeler yazdı, yürüyüşlere katıldı, devletinin adaletine güvendi ama netice alamadı. Yüz yemiş kusurluk anayasa madderini ve diğer kanunları tek tek inceledi, başörtüsünü yasaklayan açık bir kanun maddesi bulamadı. Aksine, "kimse dininden, etnik aidiyetinden, kılık kıyafetinden, renginden, cinsiyetinden dolayı kınanamaz, aşağılanamaz, ayrıma tabi tutulamaz” diyordu devletinin anayasası.

Anayasa'ya güvenerek devletinin mahkemelerine gitti, hakimlerin vicdanına güvendi Zekiye öğretmen. Saçlarından sürüklendi, coplar yedi, hakaretler gördü, tekmeler yedi, ama hep o suçlu görüldü, o çok sevdiği mesleğine bir daha dönemedi. On beş yıl ömrünü verdiği, okuyup kazandığı öğretmenliğini birkaç gün olsun yapamadı. Hukuk devleti onu mesleğini yapmansa izin veremedi. AİHM'e kadar gitti, elin gavurundan ümit bekledi. Ama o yasak duvarını aşamadı. Rabbine sığındı, fıtratının gereğini yaptı, iki dünya güzeli çocuk doğurdu, bütün sevgisini onlara hasretti, Rabbinden hiç ümidini kesmedi ve hep okuluna döneceği günleri bekledi. Sabırla, tevekkülle, acıyla, hasretle geçen bir on yıldan sonra o çok sevdiği öğretmenliğine kavuştu. 28 Şubat'ın o koyu karanlık günleri geride kadı, bir oh dedi ama ruhunda açılan yara hep açık kaldı, kanamaya devam etti. Nihayet o ruhunda açılan derin yara bu sefer bedenine sirayet eti ve kanser denilen bir illete yakalandı. Zekiye öğretmen, öğrencilerine döndü ama bu kez bedeninin ışığı söndü. İçine akıttığı göz yaşları, içinde biriken acılar, hasretler bedeninde dert oldu. Okuluna döndü ama sevinemedi kanser denile illet bu kez yakasını bırakmadı, vefat etti Zekiye öğretmen. "Karın ağrısından ölenler de şehittir” buyurmuştu Peygamber Efendimiz. Belli ki Rabbi sevdi Zekiye öğretmeni cennetine aldı. Sabrı, cihadı ve tevekkülü karşılığında şehadet makamına kavuştu Zekiye öğretmen. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Zekiye öğretmelerimiz geri gelmeyecek ama yeni öğretmenlerimiz artık o acıları yaşamayacak, mesleğini yapamamanın üzüntüsüyle kanser illetine yakalanmayacak. İster başı açık ister kapalı olsun, okullarında yan yana hanım öğretmenlerimiz mesleklerini icra edebilecekler. Geçmişte bazı hanım öğretmenlerimizin yaptığı gibi, ikilem içinde kalmayacaklar, istemeyerek açmanın acısını yaşamayacaklar. Umarım o zorba ve baskıcı zihniyete bu millet bir daha geçit vermeyecek. İnanıyoruz ki "firasetli mü'minler bir delikten iki defa ısırılmaz", ısırılmayacak”. Binlerce şükür.


Yazarın Diğer Yazıları