‘Haşin’ Kılıç

 

 

 

 

1960 ihtilalini yapanlar, millet iradesinin tekrar Menderes zihniyetini iktidara taşıyacağını bildiği için millet iradesini kontrol edebilmek için 1961 Anayasası ile Anayasa Mahkemesini getirdi.

Anayasa Mahkemesi şu ana kadar, milletin yetki ve iktidar verdiği çok sayıda partiyi kapatma, 367 kararı ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin önünü tıkama gibi kararlarıyla bu fonksiyonunu yerine getirdi.

Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü töreninde Başkan Kılıç’ın HAŞİN konuşması hükümetin tepkisine neden olurken, muhalefetten  övgü aldı. Kılıç için “hukukçu olmayan biri hukuk dersi  veremez” diyen CHP liderinin konuşmaya sahip çıkması ilkesel değil, pragmatist bir yaklaşımdır. Konuşma içeriğine yorum yapıp,  arkasından “siyasi değerlendirmeler, yargının değil, siyasetin işidir” deseydi ilkeli davranmış olurdu.

Objektif bir bakışla konuşma içeriğinde doğru tespitlerin de, katılmanın mümkün olmadığı tespitlerin de yer aldığı muhakkaktır. İçeriğine katılalım ya da katılmayalım, Kılıç’ın konuşması yer itibari ile yakışıksızdı. Zira, törende  Kılıç ev sahibi, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, diğer hükümet üyeleri ve Ana Muhalefet Lideri misafir idiler. Örfümüzde misafire değer verilir, “çulunun üstünde”  ona laf söylenmez, hatta hak etse bile susulur. Kılıç, en üst mahkeme başkanı olarak, tarafsızlığını yitirmiş, naif, nazik ve zarif davranma yükümlülüğünü ihlal etmiştir.

Haşim Kılıç bunları ihlal ettiği gibi, kamuoyu önünde başta Sayın Erdoğan’a “sığ” , “gömlek değiştiren bir karakter” gibi ağır laflar söylemiş, gerilim yaratacak  bu çıkışıyla uzlaşma tavsiyesine kendisi uymamıştır. Milletin örfü laf çarpmayı, iğnelemeyi hoş karşılamaz.

Sayın Kılıç, HAŞİN konuşması ile “bağcıyı dövmeyi” ve gerginlik oluşturmayı amaçlamıştır. “Üzüm yemeyi” amaçlasaydı, tenkit ve temennilerini has dairede devlet adamlığı ciddiyetiyle Başbakan’a iletebilir,  Anayasa’nın ruhuna uygun biçimde Yargı ve Yürütme erklerinin uyumlu çalışmasına katkıda bulunabilirdi.

 Kılıç bunları bilmiyor, konuşmasının oluşturacağı tepkileri hesap etmiyor olamaz. Eğer konuşmasının sonuçlarını hesap etmemişse durum daha da vahimdir, cevap vermeye ve değerlendirme yapmaya değmez.

Yekta Güngör Özden ve Ahmet Necdet Sezer geleneğini sürdürerek giderayak gündem oluşturmayı “Sezer gibi piyangodan çıkabilir miyim? ” hesabıyla böyle siyasal bir konuşma yapmayı tercih etmiş olabilir. 

Bu konuşma sonrası basında yoğun biçimde yazıldığı gibi, Sayın Kılıç, muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmüş, hatta bu hususta muhalefet partileri O’nun ismi üzerinde mutabık kalmış olabilirler. Eğer bu iddia ve öngörüler doğruysa “hayırlı osun” demek gerekir.

 Sayın Kılıç, muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olur, -ola ki- seçilirse Ahmet Necdet Sezer MHP destekledi diye milliyetçi  bir çizgi izlemediyse, Sayın Kılıç da CHP destekledi diye sol  bir çizgi izlemeyecektir. Bu durumda sağın ekmeğine yağ sürülmüş, -çok zayıf olan- Çankaya’nın solun eline geçme ihtimali de kalmamış olur.

Kılıç Cumhurbaşkanı olursa, kanunları denetler, yerli yersiz veto eder.  Yani Türkiye’nin iki Anayasa Mahkemesi olur. Yürütmenin yapacağı icraatların önünü tıkar, gelişmenin hızını keser. Siyasi birikimi ve devlet yönetme tecrübesi olmadığı için Sezer gibi köşke çakılı kalır, protokol ve resepsiyon memuru olur. 

CHP, eşi başörtülü Kılıç’a destek verirse, parti  içindeki deprem o kadar şiddetli olacaktır ki; oluşacak fay hattı ile siyaset sahnesinde tek parça kalamayacaktır.

Kurduğumuz büyük medeniyetin siyasi tecrübe ve bilgi birikimini kullanmayanlar, Osmanlı varisi olmayı inkar ederek devleti, aşiret devleti derekesine düşürenler, Batılı kurum ve kuralları kılavuz edinerek bu milleti idare edeceğini zannedenler, son asırda Milletimize çok acılar yaşatmışlar, siyasi karmaşa ve huzursuzluklara yol açmışlardır.  

Kılıç’ın HAŞİN tavrı ile oluşan Yargı-Hükümet gerilimi, bu hazin tablonun son-ama son olmayacak-örneğidir.


Yazarın Diğer Yazıları