İnsanlık Kurtuluş Arıyor

İnsanlık mutsuz…

Dünya, başta müslümanlar olmak üzere milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, vatanını  ve evini terk etmesine neden olan savaşları ve terör olaylarını seyrediyor.

İnsanlık geleceğinden umutsuz…

Nerede yeni bir savaş çıkacağını, nerede bir terör olayı olacağını, daha ne kadar masum insanın öleceğini veya sakat kalacağını bilmiyor.

Milyarlarca insan canından, malından, namusundan kısacası geleceğinden emin olmadan belirsiz ve karanlık bir geleceğe doğru hızla sürükleniyor.

Gücü, hakimiyeti, silah ve teknolojiyi elinde tutan Batılı ülkeler ve global düzen,barış, kardeşlik, özgürlük gibi yaldızlı söylemlerle zulmünü kamufle ediyor. Buhranın sorumlusu değilmiş gibi davranıyor. Evrensel insani değerleri savunduğunu söyleyerek insanlığın gözünü boyuyor. Bunda başarılı da oluyor.

İnsan; mutlu olmak için akla, mantığa insan olma onuruna uygun çözümler üretecek fıtratta yaratılmıştır. Ancak insan hiçbir kural ve sınıra tabi olmadan mala, mülke, iktidara, güce sahip olma hırsına  kapılırsa canavarlaşır. Artık kan, gözyaşı ve zulüm kaçınılmaz hale gelir.

İşte Batı -hakimiyet sağladığı 1900’lü yıllardan bu yana yüz yılı aşan tarih için kısa sayılabilecek bir sürede- neden olduğu savaşlarda  yüz elli milyon insanın ölümüne neden oldu.

Bu; tüm dünya tarihi boyunca savaşlarda ölen insanlardan daha fazladır. Çok korkunç ve ürkütücü.

Batı; oluşturduğu sömürü düzenine alternatif inanç, düşünce ve sistemlere asla tahammül göstermemekte, bunları elindeki geniş imkanlarla en acımasız biçimde boğmaktadır. Böylece insanlarda alternatifsiz ve çaresiz olma çöküntüsü oluşturmaktadır.

İnsanlığın sürüklendiği bu buhranın sorumlusu Batı kültür ve medeniyetidir. İnsanlık kesinlikle bu buhrandan çıkacaktır, çıkmalıdır, çıkmak zorundadır. Çünkü bu sürdürülebilir bir durum değildir.

İşin en acı yanı, zulmü çaresizce seyretmek zorunda kalıyor olmamızdır.

Aslında çaresiz değiliz. Çaresizlik bize pompalanan ve öğretilen bir algıdır. Bu algıyı kırmak ve zulmü sonlandırmak mümkündür.

İnsanlığın kurtuluşa ermesi için gönderilen ilahi mesajı önce anlamak, benliğimize yerleştirmek, sonra onu hayata geçirmektir yapılacak olan.

Elbette çok kısa sürede bu zulüm sonlanmayacaktır. Ama çevremize baktığımız zaman her kutlu yolculuğun sağlam ve küçük bir özle başladığına ve hayat bulduğuna dair çok örnek görmemiz mümkündür.  

Bu; küçücük bir tohumdan çınar ağacının çıkması, sperm denen pis bir sudan insan gibi mütekamil bir varlığın vücuda gelmesi hayret uyandıracak kadar gizemli, ama bir o kadar da gerçektir.

Kırk çadırlık Kayı’dan Osmanlı’nın çıkacağına kim inanırdı?

Biz ilahi mesaja sarılmadıkça, ne kendimizin ne de insanlığın kurtuluşunu sağlamamız mümkündür.

Hasbelkader bugünkü zalimlerin güç ve iktidarını elde etsek bile, dayanağımız ilahi mesaj olmadıkça yeni zalimler biz oluruz. Yani zalim değişir, ama zulüm baki kalır.

Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah elbette bu zalimleri perişan edip, Müslümanları muzaffer kılabilir. Ancak; Alemlerin Rabbi “sen ne katkıda bulundun?”dediğinde cevabımız ne olacak?

 İşte bütün mesele bu… 


Yazarın Diğer Yazıları