UÇAK KRİZİ VE BÖLGE DENKLEMİ NASIL OKUNMALI?

Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi, hem ülkemiz hem de dünya için geçen haftanın en önemli gündemiydi. Yeni hükümetin kurulması haberleri araya kaynadı.

Rusya, Suriye krizine doğrudan müdahale ettiğinden beri taraflar arasında soğuk rüzgarlar esiyordu. Rusya hava sahamızı ve sınırlarımızı ihlal ederek Türkiye’nin “sinir uçları”na dokundu. Türkiye’ye gözdağı vermeye, tepkisini ölçmeye çalıştı. Rus uçağının düşürülmesi derinlerdeki krizi su yüzüne çıkardı.

İki ülkenin bölgedeki menfaatlerinin birbirine zıt olduğu, düşman tarafları destekledikleri, aralarındaki ihtilafın sadece Suriye’den ibaret olmadığı ve daha kapsamlı olduğu bilinmektedir.

Gürcistan işgali, Abhazya ile Osetya’nın Rus güdümüne girmesi, geçen yıl Ukrayna’da yaşananlar, Kırım’ın ilhakı iki ülke arasındaki fay hattını derinleştirdi. Bu gelişmelere ses çıkar(a)mamış ise de, Türkiye’nin “stres biriktirdiği ve diş gıcırdattığı” bilinmektedir. Rusya, Gürcistan ve Kırım hamleleri ile Karadeniz egemenliğini pekiştirdi. Türkiye’nin Karadeniz’de paydaş olma politikasını işlemez hale getirdi, Karadeniz İşbirliği teşkilatındaki etkinliğini azalttı. Şimdi de Suriye’de aktif rol alarak Akdeniz egemenliğini sağlama amacında olduğu çok açık.

Türkiye’nin, bu hedefler peşindeki Rusya ile olan enerji bağımlılığını artırması, nükleer santral yapımını da bu ülkeye vermesi siyaseten hatalı, Türkiye’nin elini zayıflatan bir politikaydı.

Türkiye, Suriye politikasını “ABD ve Batı ittifakının desteğiyle Esed rejiminin kısa sürede devrileceği” tezi üzerine kurdu.  Türkiye; ABD’nin DEAŞ ile mücadele kılıfıyla Sünni Türkmen ve Arapları göçe zorlamak, bölgenin demografik yapısını değiştirerek yerlerine PYD’yi yerleştirmek, Rusya’nın yardımıyla Türkiye’nin güneyini denizden ve karadan kuşatmak, “Akdeniz’e inen bir Kürt Kuşağı” oluşturmak amacında olduğunu iyi okuyamadı. Bu nedenle ABD, Türkiye’nin “sınır boyunca uçuşa yasak bölge oluşturma” teklifine hep mesafeli yaklaştı.

Esed yönetimi, ABD planının bir parçası olarak savaşın başında Kuzey Doğu Suriye’yi PYD’ye bıraktı. Türkiye, “göçü önleme ve güney sınırlarımı koruma hakkım var” diyerek Kuzey Suriye’de bir tampon bölge kursa, yani bu riski o zaman alsa, bu oyunu bozabilir, göçü ve bölgenin demografik yapısının değiştirilmesini önleyebilirdi.

 Bu hale göre Türkiye’nin; Suriye konusunda bir B planının olmadığı, ABD ile Rusya’nın Suriye’ye müdahale için anlaşarak kendisini yarı yolda bırakabilecekleri ihtimalini göz ardı ettiği anlaşılıyor.

Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’nin PYD’nin eline geçmesini önlemek için Türkmenlere arka çıkması ve silah göndermesi gayet doğaldı. Ama global sistemin Orta-Doğu’da sınırları değiştirme, Kürt devleti kurdurma amacına tersti. Rusya Türkmenleri bombalayınca Türkiye’nin biriktirdiği stres açığa çıktı, Rus uçağı düşürüldü.

NATO, “Rusya’ya dur” anlamı taşıyan uçak krizinde Türkiye’yi destekleyecek, hatta “aslanım” diyerek sırtımızı sıvazlayacaktır. Türkiye; Nato ve Batılı ülkelere güvenmemeli, Onlar’ın dolduruşuna gelmemelidir.

ABD’nin, “Olay Türkiye ve Rusya arasındaki bir problemdir.” diyerek bizi satan açıklaması Rusları cesaretlendirdi. Bize karşı ekonomik yaptırımlara başladı. Lazkiye’ye S-300 füzeleri göndereceğini Suriye’deki askeri varlığını güçlendireceğini açıkladı. Bu durumda Türkmenleri daha ciddi bir varoluş mücadelesi bekliyor.

Türkiye’nin “uçağın milliyeti belli değildi. Rus uçağı olduğunu bilseydik vurmazdık” açıklaması hiç inandırıcı değildir. Bu “açık bir geri adım ve örtülü bir özür dileme” dir. Dik durmamak Türkiye’nin elini zayıflatır.

Türkiye, Suriye’ye girerse başına büyük bir dert alır. Bunun yerine dünya kamuoyuna “sınır güvenliğini sağlama”, bölgedeki “demografik yapının değiştirilmesine karşı çıkma”,  “Türkmenleri savunma” hakkı olduğunu iyi anlatmalı, bu konuda başta İslam ülkeleri olmak üzere müttefiklerinin desteğini almalıdır.

İşimiz zor. Allah yar ve yardımcımız olsun…


Yazarın Diğer Yazıları