Yemen Ve Orta-Doğu’nun Yılanlarla Dansı

Yemen. Gidenin gelmediği gizemli ülke. Havası dumanlandı. Buluttan değil, savaştan.

“Yemen’i yönetmek yılanlarla dans etmek gibidir.” Aden Körfezi’nde bir köşe taşı. Jeo stratejik üs bölgesi.

Ortadoğu, insanlığın, İslam Medeniyetinin, siyasetin, enerjinin, merkezi Asya, Avrupa ve Afrika’nın aynı anda kontrol edilebileceği tek coğrafyadır.  Dünyayı yönetmek isteyenler, hep buraya hâkim olmak istemişler, bunu gerçekleştirenler dünyaya yön vermişlerdir. Persler, Büyük Roma, Selçuklu, Osmanlı gibi…

Malum, 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması ile şu anki, İran-Türkiye-İran-Irak sınırları çizilmiş, Osmanlı bu anlaşma ile İran’ın elinden Ortadoğu’yu kurtarmış, o günden beri de İran sınırımız değişmemiştir.

Bölge, Peygamberimiz (SAV) Selçuklu ve Osmanlı dönemi olmak üzere 1. Dünya Savaşı’na kadar Sünni İslam Devletleri’nin kontrol, denetim ve yönetiminde kalmıştır.

ABD ve Batı 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana ırk ve mezhep ayrılıklarını kaşıyarak bölgeye hakim olmuştur.

Sanıldığı gibi ABD ve Batı, İran’a düşman değildir. Bölgede hakim Sünnilere karşı alternatif güç oluşturan, mezhep rekabetini körükleyen,  Hümeyni ile Şii İran İslam (!) devletini  kurduran ve güçlendirenler de onlardır.

Saddam sonrası Irak’ı, İran’a altın tepside sunan, İran’ın bölgede nüfuz kazanmasını sağlayan ABD’dir. İran, şu an bölgede tarihte hiç olmadığı kadar etkindir.  Hizbullah’la Suriye ve Lübnan’da, Husilerle Yemen’dedir. İran Karayılan’a “çözümden vazgeçin, silah bırakmayın, silah verelim” sözü verecek kadar Türkiye’ye de kafa tutmaktadır.

İran, farklı  etnik ve mezhep özellikleri ile ABD ve Batı’nın kullandığı/kullanacağı bir argümandır. ABD ve Batı, “tavşana kaç, tazıya tut” misali bölgede düşman unsurları aynı anda desteklemekte, silah satıp savaştırmakta, araya girip barış güvercinliği (!) yapmakta, Müslüman ülkeleri zayıflatarak rakip olmalarını engellemekte, yıkılan ülkeleri krediyle (!) IMF, dünya bankası tefecilerine muhtaç etmekte, bu arada İsrail’in güvenliğini de sağlamaktadır.

İran destekli Şii Husi Ensarullah hareketini kurduran, güçlendiren ABD ve Batılı ülkelerdir. 20 Mart’ta 146 kişinin ölümü, 350 kişinin yaralanması ile sonuçlanan Şii camilerine bombalı saldırı yaptıran CIA ve MOSSAD’DIR. Aynı güçler, Şii Husilere 9 ülkeyle ortak askeri operasyon yapan Suud’a destek olmakta da bir sakınca görmemişlerdir.

Başkent Sana’ya, sonra Taiz’e giren Şiiliğin Zeydi kolundan Husiler; Sünni eşiretlerin desteğini alıp Aden’de üstlenen Devlet Başkanı Abed-Rabbo Mansur Hadi. İşte Kaplaşma hazır. Gerisi kolay…

Riyad yönetimi, İran’ın Husi’leri kullanarak Yemen’e hakim olmaya çalışmakla suçlamaktadır. Tahran yönetimi ise, Husi’lere sadece insani yardım yaptıklarını söyleyerek iddiayı reddetmekte, bu müdahalenin İran’ın nükleer müzakere masasında elini zayıflatmak için yapıldığını iddia etmektedir.

İran ile Suudi Arabistan arasında “bölgeye hakim olma mücadelesi” olarak sunulan bu müdahale gerçekte ABD- Batı’nın Arap Yarımadası’nı ve Yemen’i Suriye, Irak, Libya ve Somali’ye döndürme ve bölme projesidir.

Bölgedeki gerilim Müslümanların zararınadır. İran’a, milyonlarca Müslüman öldürülürken ABD’ye destek olan Suud’a ve Gazze’ye geçişleri kapatarak İsrail ablukasını destekleyen darbeci Mısır yönetimlerine de güvenilemez.

Türkiye’nin ABD ve Batı yanında yer alıp bu savaşa destek olması, aynı güçlerin ileride planladıkları Türkiye-İran savaşına zemin hazırlayacak ve Türkiye’nin çıkarlarına aykırı sonuçlar doğuracaktır.

"Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin" (Hucurat, 10) emri açıktır.  

Türkiye;  bölgede lider ülke olmak istiyorsa, ABD-Batı projesine destek vermemek, Kürt, Arap, Sünni, Alevi ve Caferi ayrımı yapmadan tüm Müslümanları kucaklamalı, arabuluculuk ve ağabeylik yapmak zorundadır.

Bu yaşananlardan ders almazsak, sıranın bize de geleceği unutulmamalıdır…

                                                                                        


Yazarın Diğer Yazıları