Bugün 7 Ekim Dünya Çocuk Günü

 

Bazen ben de düşünüyorum, "farkındalık oluşturmak için illâ her güne bir isim mi bulalım” diye. Ama bize baktığımız şeyi görebilmeyi öğretecekse ve yaşamımızı kıymetlendirecekse her güne binlerce isim verelim derim.
Çocuk; Âdem ve Havva soyuna verilen en büyük nimet. Çocukluk; insan ömrünün en kıymetli zaman dilimi. Yaşamımızın ne zaman, nerede biteceğini biz belirleyemeyiz. Ama nasıl yaşayacağımızı biz belirleriz. Çocukluk; bu dinamiklerin yerleşme zamanıdır.
Hani filmlerde gördüğümüz bir sahne vardır. Psikoloğa gelen hastaya doktoru "sorununuzu çözebilmek için çocukluk dönemine inmemiz gerekiyor” der ya… İşte tam o zaman dilimi, temellerimiz…
Bir polis merkezinden dağıtılan el ilanlarında şöyle bir başlık vardır:
-geleceğin suçlusunu yetiştirmenin en basit kuralları 1) Çocuğa küçükken istediği her şeyi verin ki; herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inansın.
Bugün çocuğuna yemek yedirmeye çalışan bir anneyi izledim. Çocuk dört veya beş yaşlarında, yaptığı her şeyin farkında. Elindeki çatalla makarnayı bir o tarafa bir bu tarafa atıyor, patatesleri dağıtıyor. Kadın ”tamam yavrum, söyle beğenmedin mi, hemen başka şey alayım. Köfte olur mu? Ya da pasta? Ne istiyorsun, sen yeter ki iste.”
Bütün dünyanın onun emrinde olacağını zanneden, gerekli anda nimete saygıyı öğrenmeyen, hayır kelimesiyle yüzleşmeyen çocuklar…
2)Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini; onun için her şeyi siz yapın ki; o bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!
",Aman paşam, ah benim prensesim” derken o yapmasın ben yapayım diye yorulmalarına bile izin vermediğimiz bir nesil… Özgüvenle- kendini beğenme arasındaki ince çizgiyi çoktan aşıveren bir nesil…
Öğrencilerinden biri Sokrat'a sorar: "Bir gün dahi olsa sizden ders alabilmek için yanınıza gelen herkese, niye bir gölcüğe bakıp, ne gördüklerini soruyorsunuz? Bu işin öğrencilikle ne ilgisi var? Sokrat:
-Bu, bir imtihan. Havuzda balıkların yüzdüklerini söyleyen herkesi yanıma alır, ders halkama dâhil ederim.
Ama havuzda kendi görüntülerinden, kendi akislerinden başka bir şey göremeyenler, kendilerine âşık insanlardır. Benim onlara verebileceğim bir ders olamaz.
Dikkat ettiniz mi? Bir çocuk en çok 5 ya da 6 yaşına kadar anne-babasının elinden tutarak yürür. Sonra elinizi bırakır. İşte elinizi bırakıncaya kadar olan bu çağ onun tüm hayatına yön verecek kaideleri ona öğreteceğiniz zamandır.
Ona; her dakikasının altmış saniyesini kullanabilmeyi ,
azla yetindiği halde, çok şükredebilmeyi…
Gülümsemeyi, umut etmeyi…
Başarmak için çabalamayı, ama çaba sarf ederken hak yememeyi…
Hayat yolculuğunda yanında olanların değerlerini bilmeyi; merdiven olanlara teşekkür etmeyi, dalını kıranlara sabretmeyi…
Zaferler kazandığında mağrur olmamayı, tökezleyip düştüğünde yeise kapılmadan tekrar ayağa kalkmayı, bir daha denemeyi…
Ve… hep insan olma mes'uliyetini, asilliğini öğretirsek işte o zaman; elimizdeki altının değerini bilen ve ondan kıymetli mücevherler üreten bir anne baba olacağız


Yazarın Diğer Yazıları