ADAM KITLIĞI

  Anlatılır ki Osmanlı paşalarından biri bir hata yapar. Kellesinin vurulacağından korkar ve Yavuz'a "Efendim alacak mısınız canımı?" diye sorar. Yavuz da "Eğer senin yerine birini bulabilseydim şimdiye kadar çoktan alırdım!" der. Osmanlının son dönemlerindeki en büyük sorun ne ekonomi, ne askeriye ne de başka bir şeydir. Asıl sorun "kaht-ı rical" yani "adam kıtlığı"dır. Zaten diğer bütün sorunların da sebebi adam yokluğu değil midir? Etrafta yetişmiş adam olsa idi bu sorunlar olur muydu; oldu, bu adamlar düzeltmez miydi? Hal böyle olunca aslolan nelerinizin olmadığı değil, adamınızın ama yetişmiş, adam gibi adamınızın/adamlarınızın olup olmamasıdır. Sizler de iyi bilirsiniz ki 2. Dünya Savaşı sonrasında Japonya, hem 1. hem 2. Dünya Savaşlarından sonra Almanya kelimenin gerçek anlamıyla dibe vurmuştu. 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya’da 2 milyon mark ile ancak bir ayakkabının, el arabasıyla tanınacak kadar mark ile bir kilo etin alınabildiği bir Alman ekonomisinden dünya devi bir Almanya'ya... Mahfolmuş, yerle bir edilmiş bir Japonya'dan düne kadar ekonomik olarak dünya 2'si Japonya'ya… Bunları sağlayan yetişmiş adamdır.
  O halde bu ülkenin en büyük sorun ne ekonomi ne terör ne eğitim. Evet, bunlar sorundur hem de büyük cinsinden... Ama bunların da ortaya çıkması da bir sorun sebebiyledir. Adam kıtlığı. Herkes gibi ey okuyucum sen de biliyorsun ki adamdan kastımız "erkek" değil. Etrafta erkekten bol ne var? Erkek, ayrık otu gibi her yerde. Adam, çınar gibi zor yetişiyor, her yerde bulunmuyor. Adam erkekten olur da Kutuluş Savaşı yıllarımızdaki Nene Hatunlarımızı, Kara Fatmalarımızı, cepheye mermi taşımak için bebeğinin örtüsünü ıslanmasın diye mermiye örten analarımıza ne diyeceğiz? 
             Bizim bir dünya öğretmenimiz var. Adam gibi yetişmiş ve adam yetiştirme derdinde olan kaç tane? Bizim bir dünya siyasetçimiz var.  Adam gibi yetişmiş ve adam gibi hizmet etme derdinde olan kaç tane? Bizim bir dünya doktorumuz da var? Adam gibi yetişmiş, parayı öncelemeyip adam yaşatmaya çalışan kaç tane? Bu cümlelerde geçen öğretmen, siyasetçi ve doktoru çıkarın yerine istediğiniz mesleği koyun hiçbir şey değişmez. Herkes para, makam ve meşhur olma derdinde. Hizmet? O da ne? Kaç para ediyor, nerede satılıyor, kim alıyor? Bunlar modası geçmiş laflar. Boş sözler. Bir büyük, gündüz vakti elindeki fenerle bir şeyler arıyormuş. Onun bu halini görenler gündüz vakti fenerle ne aradıklarını sorunca o büyük "Adam arıyorum, adam!" diye cevap vermiş.
  Davası olan, dava adamları lazım bize. Davası olmayan adam boş adamdır. Bize dertli adam lazım. Dertsiz adamın faydası kime...? Yüreğinde bir sızısı olan, ciğeri yanan, yavrusu tehlikedeyken çırpınan kuş gibi çırpınan adam lazım, herif lazım. Ötesi bizden uzak dursun. İnsanlar için daha neler yapabilirim diye kafa patlatan, nasıl bir şey yapsam da ülkeme hizmet etsem diye didinen, kafası ağrıyan kişi beri gelsin. Diğerleri bir şey yapmasa da olur, köstek olmasınlar yeter. Şu akıldan çıkarılmamalıdır ki bir ülkeyi uçuran milyonlar değildir. Binler de... Bir ülkede sanat, ekonomi, askeriyede dâhi diyebileceğimiz 3-5 kişi varsa o ülke uçar. O millet çok şanslı demektir. Milyonları onların sabrı, azmi ve dehası kurtarır. Her milletten deha çıkar. Yeter ki onu bulabil. Türkiye'nin üstün zekâlı çocuklar için açmış olduğu okulları çok önemsiyorum ve büyük bir iş olarak değerlendiriyorum. Oradaki öğretmenlerin de dava adamı olup dava adamı yetiştirme derdinde olan insanlar olduklarını umut ediyorum. Gelecek dâhisi çok olan olan milletlerin olacaktır. Gelecek dâhilerini bulup çıkarıp yetiştiren ve kullanan milletlerin olacaktır. Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları