ZAVALLI MODERN KÖLELER

İbn Haldun Mukaddime adlı meşhur eserinde mağluplar galiplere güç yetiremediğinde onların bu güçlerinde bir kutsiyet, bir hikmet ararlar. Ardından onlar gibi güçlü olabilmenin yolunun onlar gibi olmaktan geçtiğini sanırlar. Onlar gibi yer, onlar gibi eğlenir, onlar gibi giyinir kısacası her türlü davranışında onlara benzemeye çalışır der. Tarihe baktığımızda bunun ispatını Hz. Musa ve Samiri kıssasında görmekteyiz. Kuran'da (Taha-88) Hz. Musa Tur Dağı'na çıktığında ümmetinden Samiri adında bir zatın topladığı altınlardan derhal bir buzağı heykeli yaptığı, "Bu, sizin de Musa'nın da tanrısıdır.” diyerek Yahudileri ona tapmaya davet ettiği ve Yahudilerin de bu davete icabet ettiği anlatılır. Buradaki iki nüansa dikkatinizi çekmek isterim. Samiri, tapmak için başka bir şey değil bir buzağı heykeli yapmıştır? Çünkü Mısır'daki efendilerinin tanrısı Apis bir öküzdü. Tanrısını efendilerinin tanrısına benzetmeye çabalarken ikinci bir nüans çıkıyor karşımıza: Samiri bir öküz heykeli yapmıyor, bir buzağı heykeli yapıyor. Çünkü öküz efendilerinin tanrısı. Kendileri gibi kölelerin tanrısı ise olsa olsa bir buzağı olabilir. Öküz efendilerine, buzağı kölelere… Kölelik onlara içirilmiş ve ruhlarına sindirilmiş. Özgürlüğe kavuşsalar da ruhlarındaki köleliği hâlâ atamışlar. (Bu köle ruhlu insanlarla hiçbir şey yapılamayacağını gören Hz. Musa işte bu sebepten Tih Çölü'nde 40 yıl vakit geçirmiş ve özgür çöl ortamında, kendi tedrisatında yeni bir neslin yetişmesini bekleyip Amalikalılarla öyle savaşa tutuşmuştur.)

Benzer bir durumu Yahudi tarihinin ilerleyen safhalarında da görmekteyiz. Helenlerin baskıları neticesinde gücü onlarda görüp onlara hayranlık duyan ve onlara benzemeye çalışan bir kısım Yahudi "Herodyan” olarak adlandırılmıştı. Tam aksine düşmanlarına bir reaksiyon geliştirip özlerine dönen, içine kapanan, mutluluğu geçmiş günlerde arayan Yahudilere de "Zealot” denilmişti. Erol Güngör, Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan Vehhabileri Zealotlara benzetirken Osmanlı bürokrasisini ve aydınlarını da Herodyanlara benzetir. Zira Osmanlı aydınları Batı'nın gücünü kabullenmiş ve onlar gibi güçlü olmanın yolunun onlar gibi olmaktan geçtiği zannına kapılmışlardı. Bundan mütevellit Osmanlı aydınları güçlü olmanın yolunun onlar gibi giyinmekten, onlar gibi eğlenmekten, onlar gibi edebiyat yapmaktan, onlar gibi yazmaktan, devleti ve askeri onlar gibi yönetmekten geçtiği zannına kapıldılar ve derhal bunun gereklerini yerine getirdiler. Artık önü alınamaz bir halde Osmanlı bürokrasisi ve aydını gelişmenin önünde engel gördüğü her ögeyi hayranı oldukları Batılılara benzetme çabasına girdiler. Ve ne yaptılarsa gerilemeyi durduramayınca sorunun bir başka alan olduğu kanaatine varıp bu sefer orayı Batı'ya göre ayarlama çabasına giriştiler. Asrileşme, Garplaşma, cedid hareketi şekillerinde adlandırılan bu zincirleme reaksiyon önü alınamaz bir şekilde her yere sıçramıştı. Artık öyle bir an geldi ki Osmanlı ve halefi ne Batılı olabildi ne Doğulu kalabildi. 200 yıllık Batı'ya benzeme çabalarının sonucu Doğu'da Batılı, Batı'da Doğulu bir millet.

Bütün bunları neden mi anlattım? Osmanlı'da halk Doğulu, aydınlar Batıcı idi. İçerisinde bulunduğumuz zaman diliminde aydınlarımız hâlâ Batılı olmaya çabalıyorken halkımız da büyük gayret sarf ederek Batılılaşma yolunda üzerine düşeni yerine getiriyor. Neler mi yapıyor çağdaşlaşmak için? Konuşmalarının arasına aslında bilmediği İngilizceden, Fransızcadan kelimeler sıkıştırmaya çalışıyor. (Tıpkı bir buçuk asır önce yazılan "Felatun Bey ile Râkım Efendi”nin aydın (!) Felatun Bey'i gibi.) Mesela Batılı yemekleri yediği için Batılılaştığı zannına kapılanlar milleti için ne büyük fedakârlık yapmaktalar haddizatında? Allah için söyleyin Avrupai tarzda giyinip şalvar giyeni, kasket takanı, başını kapatanı küçümsemek kolay iş midir? Batılılaşmak için ne büyük özveri! Tiyatroya, baleye, operaya çağdaş görünmek için gitmek asrileşme yolunda atılmış büyük adımlardır. Ama bütün bunlar kıymetini bilene!

Günümüz Samirileri, Herodyanları, mankurtları artık biziz. Bu millet yaklaşık 200 yıldır cevizin kabuğundan özüne inemedi. İki asırdır karpuz diye kabuğunu dişliyor; kıyafetle, kelimeyle, eğlenceyle Batılı olmayı düşlüyor. Yazımı "Türkiye Batılılaşmanın neresinde?” diye sorulan soruya Hilmi Yavuz'un verdiği cevap ile bitirmek istiyorum: "Türkiye, Batılılaşmanın ne demek olduğunu anlama safhasında.”

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları