Damarlarımızdaki Dolaşan İllet

Günlük hayatta öyle bir hastalığın pençesindeyiz ve ona öylesine esir olmuşuz ki bundan bir rahatsızlık da duymadan bu hastalığı iyice pekiştirmek için misafirliklere, partilere gidiyoruz, hatta televizyon programları düzenliyoruz. Bundan inanılmaz bir haz duyuyor, bırakın tedaviyi olmayı hasta olduğumuzun bile farkına varmıyoruz. Her yerde, her zaman, her kesimden insan bu hastalığın pençesinde hem bu dünyalarını hem öbür dünyalarını mahfediyor. Bu hastalığın adı GIYBET. Türkçesiyle dedikodu. Lütfen deme-koma. Zira kişinin dedikodu yüzünden sevapları artık bilmem kaç namazı, kaç orucu uçup gidiyor. Sabahın köründe buz gibi suyla abdest alması, uykusuz kalıp namaz kılması veya günlerce oruç tutacağım diyerek aç kalması hep boşa gidiyor. Gıybetini yaptığımız kişi kuvvetle muhtemeldir ki sevmediğimiz insandır. İşte en kötüsü de sevmediğimiz insana sevaplarımız alınıp onun hanesine yazılıyor. Hadiste Efendimiz “Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.” buyuruyor. Büyükler 1000 kere zina yapmayı bir defa gıybet etmeye tercih ederim diyorlar. Bu söz tüylerinizi diken diken etmiş olabilir yalnız bu hususta İmam-ı Gazali'nin İlahi Nizam adlı eserinde peygamberimizin bu yönde bir hadisi var. Efendimiz buyuruyor ki “Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tövbe eder de -bir daha yapmazsa- Allahü teâlâ onun tövbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.” Kişi zina yapar ve tövbe ederse affedilebilir ancak gıybet edip tövbe edilince asla affolunmaz kişi. Zira gıybet kul hakkına girer ve biliyorsunuz ki Allah kul hakkını affetme yetkisini kendinde görmemiştir. İlla ki o kişiden helallik almak gerek.
Gıybet eden kişiye gıybet etmeyelim dediğinde herkesin söz birliği etmiş gibi bir itirazı oluyor: "Ama doğruları söylüyorum!" İçinde bulunduğumuz durumun vahametine bakın. Gıybet nasıl savunuluyor. Zaten doğruları söylediğiniz için gıybet yapmış oluyorsunuz. Yalan söyleseydiniz gıybetten daha büyük günah olurdu ki ona iftira diyoruz. Gıybet yapılan bir yerde bulunuyorsak yapılan bu gıybeti durdurmalıyız. Durdurmazsak, gıybeti biz yapmasak bile günaha ortak olmuş oluruz. Hadiste “Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.” buyruluyor. Efendimiz başka bir hadisinde "Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona da gücünüz yetmiyorsa hiç olmazsa onlara buğzedin(sevmeyin)." buyuruyor. Gıybeti başlatan biz de olsak kendimizi durdurmalıyız. "Neyse gıybet etmeyelim!" diyip konuyu kapatalım. Zira Efendimiz iflas edeni şöyle tarif ediyor:
-"Müflis kime denir?"
-(Sahabeler) "Ya Resullah biz müflis diye malı mülkü varken onları kaybedene yani iflas edene deriz." diyince Efendimiz müflis edeni şöyle açıklıyor:
-"Hayır gerçek müflis şu kimsedir ki mahşerde mizanın başına getirilir sevapları dağlar gibidir. Cennete gideceği kesinleşir adam sevinir. Ancak bir alacaklı gelir sevabının bir kısmını götürür, başka bir alacaklı gelir sevabının bir kısmını götürür, bir başka alacaklı gelir sevabının bir kısmını götürür sevapları biter ancak alacaklılar hala sıradadır. Bu sefer alacaklıların günahları buna yüklenir. Cennete gidecekken günahları artmış halde cehenneme gider. İşte gerçek iflas eden bu kimseye denir."
Aman ya Rabbi ne büyük bir iflas. Cennete gidiyorum sonsuza kadar artık mutluyum derken bütün hayalleri yıkılıp cehenneme atılıyor. Ağzımızı sıkı tutalım. Ettiğimiz gıybete değmez kaybettiklerimiz. Yüce Allah şerefli Kuran'ının Hucurat suresi 12. ayetinde "Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." buyurmakta . İşte yaptığımız şey böylesine iğrenç bir şey. Hz. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
-Ey Allah'ın Resûlü! Safiyye'nin şöyle şöyle oluşu sana yeter, dedim. -Ravilerden biri, bu sözle Hz. Âişe'nin, onun kısa boylu oluşunu kastettiğini söylüyor- Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- "Ey Âişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsa idi onun suyunu bozardı" buyurdu.
Âişe dedi ki, ben bir başka gün de kendisine bir insanın durumunu takliden hikâye etmiştim. Bunun üzerine de Hz. Peygamber:
- "Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler, ben yine de bir insanı hoşlanmayacağı bir şekilde taklid edip anmayı kesinlikle istemem" buyurdu.
Ne kadar gıybet etmeyeceğiz, işte bu kadarını bile demeyeceğiz. Büyükler, birisinden dolayı elbisesi kısa olmuş bile demenin gıybet olduğunu söylerler. O halde gıybet birinin arkasından konuşulmasını istemeyeceği şeylere denir. Arkasından bunu konuşmamızı istemezdi diyip konuyu kapatacağız. Gıybetçinin ne bize hayrı dokunur ne kendine. İmam-ı Şafi'nin şu sözünü cevher bil: “Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir.“ Kaldı ki kişi kendi günahlarını ve kusurlarını gözünün önüne koysa başkasının günahını ve kusurlarını görmeye yer kalır mı?
Konuyu bir kıssa ile kapatalım. Vakti zamanın birinde bir kral bilginlerini toplayıp "Bana öyle bir söz bulun ki başka hiçbir kanuna gerek kalmasın." demiş. Bilginler evlerine kapanıp düşünmüşler düşünmüşler ve sonra krala gelmişler. Birisi bir cümle söylemiş bu eksik demiş kral. Öbürü başka bir söz söylemiş tam olmuyor demiş. Bir başkasının söylediğini yine beğenmemiş. Sonunda bir bilge şu cümleyi teklif etmiş: "Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma!" Kral "İşte aradığım cümle bu. Bu cümle olduğu sürece başka kanuna gerek yok demiş." Ey aziz okuyucu KENDİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİN BİR ŞEYİ BAŞKASINA YAPMA.
Selam ve dua ile...


Yazarın Diğer Yazıları