Dünyanın Başkenti İstanbul

Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir adlı eserinde “Bir başkent daima başkenttir!” der. Bizans’a ve Osmanlıya başkentlik yapmış İstanbul da Türkiye’nin belki de en nadide şehri, tacın en değerli taşıdır. Ve kim ne derse desin İstanbul halen Türkiye’nin gayri resmi başkentidir. Nüfus, ekonomi, kültür başkenti. Napolyon İstanbul’a hayranlığını dile getirmek için “Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.” demiş. Doğru söz.
Her ne kadar cumhuriyet sonrası yanlış ekonomi politikaları sebebiyle bütün ticaretin İstanbul çevresinde toplanmasından, Türkiye’nin her yerinden iş bulamayan herkes İstanbul’a akın etse, şehrin dokusu ve kültürel yapısı epey yıpransa ve şehirde kalabalıktan kaynaklı bir keşmekeş hüküm sürse de İstanbul hala görkemini korumaya devam ediyor. İstanbul, Türk insanının Anadolu’daki dokuduğu kilimin en güzel deseni. Necip Fazıl İstanbul için “Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar / Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.” der. İstanbul, Türk insanının ruh ikizidir. Evet o, daha önce de güzeldi. Lakin onu parlatan Osmanlı oldu. Onun hamuru bizim ellerimizde şekillendi. Daha evvel değerli olan bizim ellerimizde paha biçilemez, Bizans’ın eseri bizim ellerimizde şaheser oldu. İstanbul’u Osmanlı alamamış olsaydı asla bugünkü muhteşem İstanbul’dan bahsedemezdik. Konstantiniyye’yi dünyanın başkenti İstanbul yapan bu toprağın insanıdır.
Hatırlarsanız “Ankara” adlı yazımda “Bir şehri güzel yapan su, yeşillik ve tarihtir.” demiştim. Şu nasibe bakın ki İstanbul’da bunların üçü de var. İstanbul güzeller güzeli bir dilber. Herkes ona sahip olmaz istemiş lakin kız, Fatih’i seçmiş. Ancak Fatih’in ve torunlarının da hakkını verelim. Bu dilberi; han, hamam, çeşme, medrese, yalı, köşk ve selatin camileriyle çok güzel tezyin etmişler; kızın eline yüzüne kan gelmiş, eli yüzü açılmış. Biz cumhuriyet sonrası onun bedeninde ne kadar tahribat yapsak da o hala güzelliğini koruyor.
Ah bir de bu kadar nüfusu olmasa. İstanbul’da her şey var. Hatta fazlasıyla. Ancak fazla olmasını istemediğim tek şey nüfusu. Çok fazla çocuğu olan bir kadının erken yaşlanması misali İstanbul’u ana bilip kucağına koşan her Anadolu insanı yüzünden İstanbul hırpalanmış, örselenmiş ve yaşlanmış. Artık bu kadar yükü kaldıramıyor. İstanbul’un rahatlatılması şart. Bu da yeni yollar ve evler yapmakla değil insanların köylerine ve şehirlerine dönmeleriyle ancak mümkün. İstanbul’un estetik ameliyata değil elinin yüzünün yıkanmaya ve sırtındaki yüklerin alınmasına ihtiyacı var.
İstanbul… Güzeller güzeli bir şehir. Beyazıt’tan Eminönü’ne kadar yürümek… Dünyada kaç şehir insanı böylesine alıp götürür. Kaç şehrin bu kadar tarihi dokusu vardır, kaç şehir bir günde bitmez, kaç şehir insana su, yeşil ve tarihi bir tepside sunabilir? Şair Nedim İstanbul’un bir taşına koskoca Acem mülkünü feda etmiyor mu? “Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl ü behâdır /
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır” Abartmış mı? Çok değil ama. İstanbul üzerine söylenecek bütün sözler nakıs, bütün yazılacak şiirler kusurlu kalır. İstanbul… “Söz hem az hem öz gerektir vesselam.” Son sözü Necip Fazıl söylesin:
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
  İstanbul...


Yazarın Diğer Yazıları