“OKU KİTABINI!” (İsrâ 14)

Üstat Cemil Meriç kitap için “Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız kitap konuşur. İnsanı kertenkele olmaktan kurtaran, soyumuzun hafızası. Kaybolmayan mazi. (…) Kitap binlerce yılın ötesinden gelen ve binlerce yıl öteye taşan ses. Kitap bütün peygamberlerin mucizesi, Eflatun'u barbarlardan ayıran okumuş olması. Hepimiz maddenin mağarasına zincirliyiz. Kitap mağaramıza akseden ışık.” demekte şiirsel bir tarifle. Kitap, ölümsüzlüğün sırrını veren şey. Yarına kalan sen… Yazarına ölümsüzlüğü bahşeden İsa’nın kutsal kâsesi, Hızır-İlyas’ın sırrı. Seninle konuşmak için can atan, anlatacak yığınla hikâyesi olan meddah. Zihni bilgi dolu Hermes. Kitap, insanın en güzel arkadaşı. Gel deyince gelen, git deyince giden... Konuşmasını da susmasını da en güzel bilen… Kitap parayla satın alabileceğiniz en iyi arkadaş. Zihnin bilenmesi... İçtikçe susatan deniz suyu… Kitap…
“Açmazsan bu dünyada kitabın kapağını / Açarlar mahşerde kabahatinin kitabını” diye yazmıştı bir zamanlar bu fakir-i pür kusur. Kitabın kapağını açmazsan karşılığını elbet alacaksın. Ama bu dünyada ama hakiki dünyada. Kitapla tanışma zamanım üniversiteye hazırlandığım zamanlara gider. Daha evvelinde kitap okumak gibi kötü (!) bir huyum yoktu. Bu hastalığa üniversiteyi kazanacağız sevdasıyla işte o zamanlarda tutulduk. Hastalığın teşhisini koyduk ama tedavi gibi bir arzum hiç olmadı. İnşallah da olmayacak. Tek sorun çok geç tutulmam bu hastalığa. Keşke çok önceleri hatta ilkokulda tutulsaydım bu illete(!). Zira ne kadar da okusam daha okuyacak o kadar çok kitap var ki. Hepsine yetişmekte zorlanıyorum. Ne yazık ki etrafımızda kitap okuyan bir büyüğümüz yoktu ki bize örnek olsun. Ne anne-babamız ne ağabeylerimiz ne öğretmenlerimiz… “Kitap okuyun çocuklar” diyen öğretmenlerimizden kaçı kitap okurdu acaba? Şimdilerde kaç öğretmen/öğretim görevlisi kitap okuyor? Öyle ya kim kitap okur ki? Kim, niye kitap okusun? Kitap boş insanların vakit geçirmek amacıyla yaptığı bir meşgale. Dolu insanların kitap okumaya vakti olur mu hiç? Ne acı, ne acı, ne acı… Vah bize, vahlar bize… Kitap gereksiz olaydı, kitap verilir miydi hiç peygamberlere? Kitap, insanın kullanma kılavuzu. Kullanma kılavuzu okunmadan kullanılan beyin bir süre sonra arıza verir. Tıpkı gelişmemiş ülkelerde olduğu gibi. Türkiye’nin kitap okuma oranı %0.01 iken biz bir şeylerin düzelmesini nasıl bekleriz? Bu güzelim ülkemizde 12 bin 89 kişiye bir kitap düşüyor. Rakamlara dikkat ediniz lütfen. Kaç kişi düzenli kitap okuyor? “Efendim çok pahalı kitaplar.” Kütüphanelerde bedava. Konya İl Halk Kütüphanesi ağzına kadar öğrenci dolu. Ancak kitap okumak için gelen 3-5 kişi. Diğerleri sessiz ortamdan faydalanıp ders çalışmaya gelenler. Ders çalışmak kötü mü? Asla. Ancak kütüphanelerde, sessiz olmasından dolayı sadece ders çalışılması, evet kötüdür. Çünkü kitaplar boynu bükük taze eller beklemekte raflarda. Kitap Züleyha, bizler Yusuf… Halbuki tersi olmalı değil miydi? Biz kitabı kovalamalı değil miydik? Onların nefsinden murat almaya çalışırken gömlekleri yırtılmalı değil miydi? Şimdilerde olduğu gibi okumayı gereksiz görerek bizim hayâ perdemiz mi yırtılmalıydı?
Kitap; aydınlığın süzülüp gelmesi, bilginin beynimize düşen cemresi, fikirlerin neşv ü nema bulması… O halde ülkemizdeki kitap okumayan insanların durumu ne halde? Aydınlık, bilgi, fikir sahibi olmak hak getire. Kendini aydınlatamamış zihinlerin ülkeyi aydınlatma derdine düşmesi, kendini kurtaramamış şahısların ülkeyi ve dünyayı kurtarma peşinde olması ne hazin! Okumadan, bilgi sahibi olması ne acı! Herkes fikir sahibi. Kaçı bilgi sahibi? Herkes ordan buradan duyduğuyla malumat sahibi. Bilgi değil. Bilgi kaynağından öğrenilir. Malumat; ordan buradan, kıyısından köşesinden… Malumatla fikir sahibi olmak, su katılmış sütle yoğurt yapmaya benzer. İkisi de beyaz ancak birisinin özü olmadığı için olgunlaşıp bekleneni vermez/veremez. Kitap, kitap, kitap… Ne güzel kelime. Tek kelime ile yazılan neşide.
“Yazmayı öğreten Rabb’in” ise (Alak suresi 4) yazılanın okunması için okumayı öğreten de Rabb’indir. Ey gafil insan neden Rabb’ine isyan ediyorsun da okumuyorsun? Rabb’ine itaat et ve “Oku” (Alak suresi 1). Bilmek için, itaat için, yaşamak için, kurtuluş için… Oku. Kadir-i Zülcelâl Zümer suresi 9. ayetinde “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurmakta. Hiç bir olur mu elbet? Üstün olmak için bilmek, bilmek için okumak… Tıpkı Yaradan gibi bizim insanımız da okuyanı sever. “Herkes sever okuyanı yazanı / Kimse sevmez meyhanede gezeni” türküsünde kendini bulur bu mana. Sadece bizim insanımız mı sever okuyanı. Efendimizin Bedir esirlerine 10 çocuğa okuma yazma öğretenin serbest kalacağını söylemesi başka neden olabilir? Oku. Neyi? Her şeyi. Ve en önemlisi de hesaba çekileceğimiz kitabı.(Zuhruf 44) Zira insan herhangi bir kitaptan hesaba çekilmeyecekken, bir kitaptan fena halde hesaba çekilecek. O kitap tabiî ki aziz Kuran.  Hatta bütün kitapları onu anlamak için oku. Onu anlamadıktan sonra diğerlerini anlamanın hayrını gör. “Oku yaradan Rabb’inin adıyla OKU”. “Rabbim ilmimi arttır” (Tâhâ 114) diyerek oku. Çünkü bil ki “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan gereğince korkar.” (Fâtır 28) Efendimizin meşhur hadisidir: “Ya öğreten ol ya öğrenen ol veya bunları seven ol; dördüncüsü olma helak olursun.” O halde bu hadisi belki şöyle yorumlayabiliriz: “Ya yazan-anlatan ol ya okuyan-dinleyen ol veya bunları seven ol. Dördüncüsü olma helak olursun.” Selam ve dua ile.


Yazarın Diğer Yazıları