AÇLIK SINIRI

Parayı kazanıp biriktirmek, ihtiyarlığı garantiye almak, emeklilik maaşı özlemiyle yanıp tutuşmak güzeldir ancak, tek yönlü yapılan bu hesaplarda ve hedeflerin kökünde yanlışlık vardır. Hülasa, Dünya ahiretin tarlası olarak düşünüp, birazda gerçek yarını düşünmek gerekir.

Çocukların yarınını garantilemekte aynı şeydir. Düşünce, dünya için güzelde olsa... Açlık, kavram olarak korkutucudur. Açlık insanı her türlü kötülüğe sevk edebilir de ama bir saniye sonrasına bile karar veremediğimiz bu ölümlü dünyada herkes rızkını yer. Zaten rızk bittiği zaman, ecel, insana ölüm etiketini yapıştırır. Sonuç olarak, yarına aç kalma korkusu yerine çalışmayı hedef almalıyız.

Gerçekten de aç olan insanlar hayatın içinde gerek imani olarak ve gerekse de amaçları doğrultusunda şayet bir ideali yoksa “kudurmuştan beterdir” der atalar. Çünkü ne nasihat, ne de herhangi bir şey onlara kâr etmez. Yıkılmış ve derbeder olarak hayata bakarlar. Ancak hayatın gerçeği bununla sınırlı değildir ama ifadesi güçtür. Bizim Nasreddin Hocamızın misali, şöyle ki:

“Nasrettin Hocayı, mahallenin varlıklı kişisi akşam yemeğe ve gece yatısına davet etmiş. Fakat Hocanın o gün işi çok olduğundan yemeğe yetişememiş. Davet edildiği eve gittiği saatte herkes yemeklerini yemiş, kahvelerini içiyorlarmış.

Hoca, davete geç geldiğine göre, ev sahipleri onun yemek yedikten sonra geldiğini sanmışlar. Hocaya da evvela kahve, ardından da şerbet sunmuşlar. Gece tatlı tatlı bir süre konuşulmuş. Yatma zamanı gelmiş. Ev sahipleri Hocaya:

-  Allah rahatlık versin! Diyerek çekip gitmişler. Hizmetçiye de, yatmak üzere Hoca için yere yatak sermesini söylemişler. Hizmetçi hemen faaliyete geçerek yere çok güzel bir yatak sermiş, üstüne ipek yorgan örtmüş, kuş tüyü yastıklarla yatağı Hocanın rahat edebileceği şekle çevirmiş. O da Hocaya: “Allah, rahatlık versin efendim!” Diyerek kapıyı kapamış ve uzaklaşmış. Hoca, tenha kalınca daha ziyade açlığını duymağa başlamış.

Belki açlığımı unuturum diye yatağa girip uyumayı denemek istemiş. Fakat ne mümkün... Gözüne, aç karnına bir zerre uyku girmiyormuş. Sinirleri adam akıllı laçka olmuş. Yataktan fırlayarak odanın içinde dolaşmaya başlamış. Bakmış dayanılacak gibi değil. Sabredemeyecek, çıldıracak gibi olmuş.
Hemen yataktan fırlamış, odadan çıkarak mabeyn kapısını vurmuş, içeriden koşuşup:

- Nedir o, nedir o? Dediklerinde Hoca yalvarır bir davranışla:
- Efendim, benim için çok büyük zahmetlere girmişsiniz. Gayet mükemmel bir yatak yapmışsınız. Hâlbuki biz fukaralıktan yetişme bir adamız. Bu gibi yumuşak ve rahat yataklar bizim uykumuzu kaçırır. Siz bana lütfetseniz de bir kül pidesi ihsan buyursanız, daha çok sevinirim. Bu kül pidesinin bir miktarını başımın altına yastık yaparım, geri kalanını da üstüme yorgan diye örterim, altında o zaman mışıl mışıl uyurum! Demiş.”

“Mide derdi olmasaydı, hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.” Diyor Şeyh Sâdl Şirazi… Haksız mı?

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları