AŞK PADİŞAHI

“Âşık olan öğüde girmez olur, iki gözü örtülü görmez olur.” Demişler. Demişler ama boşuna da dememişler hani… Çünkü aşk üzerine o kadar çok şeyler söylenir ki, deryalara sığmaz. Zaten kendisi bir hakikattir. Yaşamayanlar bunu ne bilir ki? Sadece aşkı hafife alırlar. Hatta âşık olan kişilere acırlar, alay bile ederler. Bu durum alay edenlerin dışında kimin umurunda?

Farkı var mıdır âşıkların sağırdan? Bu aşk denilen gözle görülmeyen varlık, gelir yüreğimize saygısızca ve izin almadan yerleşir. Sonra da bize danışmadan çeker gider. Bir deliye, aşk nedir diye sormuşlar; "Ben niye deli oldum?" demiş. Eğer birini seversen serbest bırak. Dönerse senindir, dönmezse zaten hiç senin olmamıştır.   Aşk üzerine çok hikâyeler anlatılır. Biz bunu Hz. Pir'in Mesnevisinden bir örnekle anlatalım:

“Sevda âleminde sevgilinin adı bu işi işlerken, aşağılık kişiler de o adı anarlar ama bir tesir görülmez. Çünkü aşk yoktur! Eşsiz de bir şair idi İmriülkays. "Dur; sevgiliyi ve konağını anarak ağlayalım!" mısralarıyla başlayan kaside ona aitti. Bütün kadınlar ona candan âşık olduklarından; "acaba bu şiiri kimin için ve neden yazdı" diye merak ederlerdi.

Lâkin o bildi ki, bunlar hep suret güzelleridir, âdeta taş ve tahtadan yapılmış resimlerdir! Nihayetinde bu İmriülkays'ta bir hal peydahlandı. Gece yarısı bir hırkaya bürünüp saltanatını, eşini, dostunu bırakıp kaçtı başka memleketlere. Ülkeden münezzeh olanı aramaya koyuldu. " Allah rahmetini dilediğine verir, bu suretle onu has kulları arasına katar!"

Tebük'e geldi, kerpiç ameleliğine başladı. O memleketin padişahına hemen yetiştirdiler haberi:
“Arap padişahlarından İmriülkays, memleketimize gelmiş, kerpiç ameleliği yapmaktadır”, dediler.
Gece vakti olmasına rağmen, padişah kalktı onun huzuruna gitti, dedi ki:

“Ey güzel yüzlü padişah! Sen ki zamanın Yusuf'usun. Ülkeler, güzellik bakımından bütün yüceliğiyle sana ram oldu. Erler; kılıcının yüzünden, kadınlar; bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle oldular. Bizim yanımızda konakla da, devlet ve ikbale erişelim.. Canımız sana kavuşmaktan tazelensin. Ben de senin kulunum, ülkemde, saltanatım da! Ey bunca ülkeye, bunca saltanata tenezzül etmeyen! Kırma bizi. Canından can bulalım”. Diye bir hayli hikmetli sözler söyledi padişah.

Öylece durdu, dinledi söylenenleri İmriülkays. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü kaldırdı, kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi, kendi gibi onu da baştan çıkardı. Tebük padişahı da onun elini tuttu, dost oldu onunla. O da sevgilinin haliyle hâllendi, O da onun gibi tahttan, taçtan vazgeçti, bezdi. Bu iki padişah uzak uzak ülkelerin yolunu tuttular! Aşk zaten bu suçu bir kere yapmamıştır ki!

Aşk; büyüklere baldır, çocuklara süt... O her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.”

Selam ve dua ile…

 


Yazarın Diğer Yazıları