AZ EMEK ÇOK KAZANÇ

Hırs deyip geçmeyin; Bu dünyada ne yapılırsa onun sayesinde yapılır. İnsanların hırsı ve tamahı, huzur bulamamanın tek sebebidir. Çünkü onun başladığı yerde saf duygular sona erer. Düşman gibi, yenilmeye doymaz. Şayet hırsını frenlemesini bilemezsen; Onu ancak, kara toprak frenler.

Günümüzün salgın halini alan hastalıklarından biri de helâl-haram tanımadan çok zengin olmaktır. Çalışmadan, alın terletmeden zenginlik ideal haline gelmiştir. Az çalışıp çok kazanmak, çok kâr etmek atalarımızdan bize bırakılan ticaret anlayışına zıttır. Ecdadımız meslek şereflerine pek bağlı idiler, öyle ki, ayakkabıcı normal kullanma ömrü dolmadan yırtılan, kopan delinen pabucu müşterisine satmazdı.

Lâkin günümüzün salgın halini almış olan «Az emek çok kazanç, az masraf çok kâr» hastalığı insanımızın ideali haline gelmiştir. Kimi nasıl aldatırız hesabıyla kandırma hesapları yapılmaktadır. Zeytinyağına bilmem ne yağı, diğer ihtiyaç maddelerine de akla gelmedik hileler katanların hesabı «az emek çok kazanç...» felsefesidir. En iyisi bunu bir masalla noktalayalım.
    
Aynı mahallede yaşayan iki komşu varmış. Birisi kedileri çok sever, diğeri de güvercinleri… Kedileri çok seven Ahmet Dayı ile güvercin besleyen Mehmet Dayı; iki ayrı hayvan sevgisi yüzünden birbiriyle pek anlaşamazlarmış. Aslında Ahmet Dayının kedisi, Mehmet Dayının güvercinlerine hiç rahat vermediği içinmiş bu kavgaları...

Ahmet Dayının kurnaz kedisi Minnoş, bir kaç gün ortalıkta gözükmemiş. Kedisinin kaybolduğunu gören Ahmet Dayı, aramış, durmuş. Fakat bulamamış. Sonunda Mehmet Dayının, kuşlarının intikamını almak için onu öldürebileceğini düşünmüş!    Mehmet Dayı, Ahmet Dayının üzüldüğünü görünce: “Biliyorum çok üzülüyorsun! Benim güvercinlerim için de ben çok üzülmüştüm. Eh ne yaparsın, bu dünya etme bulma dünyası. Dün banaydı, bugün sana... Kusura bakma, nerede olduğunu bilmiyorum! Şayet bilseydim; inan bana, sana söylemezdim!” Demiş.

Günler, haftalar geçmiş her şey unutulmuş. Bir gün kuşlardan birisi daha kurban gitmiş. Kedi ortalarda görünmediğinden iki komşu birbirini suçlayamamış. Fakat Mehmet Dayı olası bir kedi saldırısına karşı bir tuzak kurmuş. Beklediği an uzak değilmiş. Nihayet tuzağa düşmüş kedi… Mehmet dayı elindeki sopayla kediye öyle bir vurmuş ki, kedi, olduğu yerde mıhlanıp kalmış. Diğer kedilere ibret olsun diye, derisini yüzerek, içini saman ile doldurmuş.

Bir kaç gün sonra Ahmet Dayı yine kedisini ararken, Mehmet ayının evine gelmiş. Kedisini görünce: ”Ey bedbaht! Kavuşmuş bulunduğun, bunca nimeti az görerek, kanaat etmediğinden; işte böyle, derini yüzer, içine saman doldurup asarlar! Demekten de kendini alamamış. Sonuçta bu bir masal ama her masal bize birer ibret levhası değil midir?

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları