KALBİN SERVET OLSUN!

Yücelir sanmayınız kimseyi servetle sakın, Boyayan gözleri onun, bir anlık süsüdür. Evet, mal ve servet böyle bir şey işte… Abdülkadir Geylani diyor ki: «Dünyada ancak hiçbir prensibe bağlı olmayanlar rahat eder.»

İslâm'ın prensiplerine inanmış bir kimse rahatlığı nasıl temin edecek? Rahatlık ve istikbal kaygısı, İslâmî kaygıları çoktan aşmış vaziyette. Binalara, binaların içindeki eşyalara, giyime, yiyeceğe harcananların milyonda biri bile «inandık» denilen dinin ihyası için harcanmıyor.

Mesela Japonlar… Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.  Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir, denilebilir mi?

Böyleleriyle, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.  Bir insanın gösteriş için eşyanın
esiri olması ne kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.  Zamanın başbakanı meclisi topluyor.

Japon Başbakan kürsüye çıktıktan sonra durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatıyor ve şu andan itibaren diyor, “Allah şahidim olsun ki,  Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim”.

Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.

Japon imparatorunun sarayını bir görseniz, şaşırır kalırsınız. Sade ve mütevazı, gösterişten uzak... Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan boş yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla,  yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?  

Sultan Selahaddin Eyyubi'yi bilmeyenler, onun şaşaalı bir hayat sürdüğünü sanır. Oysa o, kıl çadırında kalmaktadır. O der ki: “Kalbin servet olsun!”

Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,  İlkokul okuma kitabımızda bir söz vardır.  “Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at bir orduya savası kaybettirir” der.

Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır. Hani Yunus Emre diyor ya: “Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları